yeniden doğuş

250 23 26
                                    

"Tanrı seslendi 'Ey kuzgunlar, her şeyi görüp göz yumanlar, sizi ebedi bilgi ile cezalandırıyorum. Gök gürledi büyük bir ışık yanıp söndü, tüm kuzgunlar çığlıklar atarak yere düştü. Bazıları oracıkta can verdi, hayatta kalanlar ise delirdi. Hayret ve dehşet içerisindeki kalabalıktan ses çıkmazken Tanrı gürledi, 'Ey kurtlar, aşkı bahane edenler, sizi eşleriniz ile cezalandırıyorum." Gök yine gürledi, yer sallandı. Orman kurtların acı acı ulumasıyla inledi. O geceden sonra hiçbir kurt eşinin yerini hissedemedi, göremedi sadece şanslı olanlar eşleşti. Ve Tanrı, gazabından en çok korkan insanlara döndü, "Ey insanlar, kötülüğe kulağını tıkayamayanlar, kalbini kötülükle yoğuranlar, hepinize Rei'nin bir parçasını bahşediyorum. Bahşediyorum ki hayatınız boyunca eksik ve yalnız hissedesiniz. Kısacık hayatlarınız, bilmediğiniz bir şeyi aramakla geçsin, bu yolda tükensin.' Tanrı, bir ışık hüzmesini insanoğluna üfledi ve ekledi 'Ey insan, unut! Kim olduğunu, nereden geldiğini ve ne aradığını unut.' Gök son kez gürledi, sert bir rüzgâr esti. İnsanlar derin bir uykuya daldı, uyandıklarında koca bir bilinmezlik ve arayış içerisindeydi." Duraklayıp kahvesinden bir yudum aldı ve okudukları üzerine düşünmem için bana zaman tanıdı.

"Eş ve mühür bu yüzden mi farklı?" Göğsüne yasladığım kafamı kaldırıp sorduğumda gülümsedi.

"Bu efsaneye göre öyle lanetlenmeden önce sadece eşlerimize mühürlenebilirmişiz. Yani senin deyiminle, ruh eşimiz olmadan mühürlenemezmişiz. Ayrıca, ruh eşleri birbirini daha ceninken hissetmeye başlarmış."

"Nasıl yani?"

"Bu da bir efsane aslında ama buna inanan çoktur kurtlar arasında. Tanrıların gazabına uğramadan önce, bir kurt doğduğu andan itibaren eşi kim hissedip, bilirmiş. Hatta iletişim kurabilirmiş. Her şey dengede ve uyumluymuş. Ancak, lanet yüzünden tüm denge bozulmuş. Eşler birbirini hissedemez olmuş. Hissedenler de ise trajik olaylar meydana geliyormuş."

"Mesela?"

"Mesela bir kurt, ruh eşinin ancak o öldükten sonra doğacağını biliyormuş. En kötüsü de doğduğu gün, ruh eşinin çoktan öldüğünü bilen, eşi hayattayken tüm yaşadığı acıyı, yalnızlığı hissedenler... Ayrıca bunların sayısı oldukça fazlaymış. Yani tanrılar, ruh eşlerinin birbirini hissetmesini engellemenin yanında işleri tamamen imkânsız hale getirmiş."

"Sen hiç böyle biriyle tanıştın mı?" Kahverengi gözleri gelip gözlerime yaslandığında burukça gülümsedi.

"Evet birini görmüştüm, pek iyi durumda değildi." Sesinden bu konuda konuşmak istemediğini anlayınca konuyu çok deşmemeye karar verdim.

"Tanrılar çok acımasız!" Öfkeli ve sitemli bir şekilde söylenirken kafamı tekrar göğsüne yaslayınca güldü.

"Efsane bunlar... Gerçek değil."

"Benim için hepiniz birer efsaneydiniz hatırlatırım!"

"Hak veriyorum, tamamıyla haklısın." Söylediklerime gülerken şu an onun kucağında benim evimin salonunda oturduğumuza inanamıyordum. Sıkıca tekrar ona sarıldığım da yıpranmış kitabı bir kenara bıraktı.

"Babamın kütüphanesinden kitap aşırdığına inanamıyorum."

"Sadece onu aşırmadım." Kendimi tutamadan yaptığım itiraf üzerine yerimde doğrulup yüzüne baktığımda yumuşak bir ifade ile gülümsüyordu. Uzanıp burnumun ucunu öptü.

"Yastığının altındaki fotoğrafımdan mı bahsediyorsun?" Şaşkınca ona bakarken gülümsediğinde ufak bir utanç dalgası ile elimle yüzümü kapadım.

"Bunun için utanıyorsun demek? Dün gece kendini bana sürtüp inleyen adama ne oldu?" Alaycı bir şekilde söylerken elimi yüzümden çekip hafifçe koluna vurdum.

the land of the wolf // kaisooWhere stories live. Discover now