rüyacı

228 29 32
                                    

Gözlerimi açtığımda izlediğim beyaz tavan ve bildiğim hastahane kokusunu aldığımda yutkundum. Biraz sonra annem gelecek, bana yine bir yerlerde bulunduğumu söyleyecek ve en başa dönecektik. Duyduğum düşük fısıltılara kulak kabarttım. Acaba bu sefer beni neler bekliyordu.

"Çok kilo verdi Baekhyun. Kan değerleri de düşük geldi."

"Tamam Jongdae sen gidip şu ilaçları al. Onunla konuşacağım." Duyduğum sesler yüzünden kıpırdandığımda aceleci adım seslerinin peşinden Baekhyun'un kaygılı ifadesi karşımdaydı.

"Baekhyun?"

"Başın fena belada Kyungsoo! Bundan kurtuluşun yok. Bir daha bö..." Kendimi tutamayıp ona sarıldığımda şaşırsa da bana karşılık verdi. Geri çekilip yüzüne bakıp tekrar sarıldım.

"Aman Tanrım buradasın!"

"Ya nerede olacaktı?!" Jongdae'nin alaycı sesini duyduğumda gülümsedim.

"Ben sadece... Yani bilmiyorum." Baekhyun'un gözlerine baktığımda bir şeylerin garip olduğunu fark etmiş gibiydi.

"Hamburger yerken birden bayıldın. Kendine gelmeyince biz de seni buraya getirdik. Doktor iyi beslenmediğin ve uykusuz kaldığın için olduğunu söyledi. Birkaç vitamin verdi ve dinlenmen gerektiğini söyledi." Anladığımı belirtircesine kafamı salladım. Ancak hala yapmam gereken bazı gerçeklik kontrolleri vardı. Baekhyun'un yanı başımda endişeli ve sevgi dolu gözlerle bakmasının anlamı açık ve netti. Sonunda dönmüştüm. Üstelik hissedebiliyordum, kalbimdeki o sonsuz boşluk hissi gitmişti. Geride bir yerlerde soluk bir nabız, benimkine sıcak bir şekilde dokunuyor, mührümün varlığını hissettiriyordu. Jongdae dokturun verdiği ilaçları almak için çıktığında kaygılı ifade ile bana dönen Baekhyun'un çenesini açmasına izin vermeden tekrar ona sarıldım.

"Burada olduğun için teşekkür ederim."

"Kendine gelip kıçını tekmelediğimde de böyle diyecek misin acaba? Kendine gel artık Kyungsoo gerçekten Jongin'i arayıp çağırmadığıma şükretmen gerek." Kollarımın arasından sıyrılırken homurtulu sesi beni güldürdü.

"Ciddiyim Soo. Doktor bir hafta önce yaptığı sonuçlara göre tüm değerlerinin düştüğünü söyledi. Hala onu aramamakta ısrarcı mısın?" Değildim, hem de hiç değildim. Bir an önce onun kollarına koşmak, sıkıca sarılmak için her şeyimi vermeye hazırdım. Onsuz bir dünyayı tatmıştım, onsuz olmak ne demek öğrenmiştim. Bir daha bunu deneyimlemek istemiyordum.

"Onu çok özledim." Sesim boğuklaşırken Baekhyun anlayışlı bir şekilde yanağımı okşadı.

"Madem öyle bunu neden yapıyorsun Kyungsoo?"

"Bana bunu daha önce sorsaydın sana bir sürü bahane sayabilirdim Baek. Ancak şimdi biliyorum ki korkağın tekiyim. Bir korkak olduğum için onu tek başına yüz üstü bıraktım. Duygularımla nasıl başa çıkacağımı bilmediğim için, hissettiğim şeylerden utandığım için her şeyi geri de bırakmak istedim ve kaçtım."

"Düşerken kafanı vurmadın değil mi?" Söylediğinde ciddiymiş gibi eliyle kafamı kontrol ederken gülmeden duramadım.

"Sadece berbat bir rüya gördüm. İçinden çıkamadığım, iğrenç bir kabus."

"Metafor mu yapıyorsun?"

"Hayır ciddiyim. Çok gerçekçiydi. Sen yoktun, Jongin yoktu... Bu hayat, şu an yaşadığım her şey aslında benim hayalimmiş. Tekrar eden hastalığımın bir sonucuymuş." Dediklerimle yüzü buz kesti ve kaşları çatıldı. Hemen arkasında bulunan sandalyeye çökerken bir şey aklını kurcalıyor gibiydi.

the land of the wolf // kaisooWhere stories live. Discover now