yeni dünya

289 29 37
                                    

Yumuşak yatağımda uyandığımda tüm bedenim yorgunluk ile zonkluyordu. Yatakta biraz sağa sola döndükten sonra doğruldum ve etrafa baktım. Beynim sanki su dolu bir kabın içerisinde çalkalanıyor, boğazım alevler içerisinde yanıyordu. Üzerimdeki kat kat battaniyelere ve örtülere baktım. Çok terlemiş ve susamıştım. Bir çırpıda onlardan kurtulup başucumdaki komidinin üzerinde duran sürahiden su içtim.

Altımdaki eşofmanı çekiştirerek tuvalete girip kendime gelmek için yüzümü yıkadım. Serin su biraz iyi gelmişti en azından daha iyi hissediyordum. Bir duşa girsem sersemliğim geçer gibiydi ancak hiç halim yoktu. Ayaklarımı sürüyerek, tekrar odaya döndüğümde kendimi yatağın üzerine bırakıp etrafa boş bakışlar atarken ardı ardına esnedim. Dün gece sağlam dağıtmış olmalıydım. Kafam kazan gibiydi, kesik kesik görüntüler hariç pek bir şey hatırlamıyordum. Boğazımın acısından, sarhoş olup bağıra bağıra şarkı söylediğim belliydi. Sevgilim ailesinin önünde kıçı başı dağıtmış feci rezil olmuştum. Harika! Cidden harikaydı!

Ayağa kalkıp, odanın kapalı olan tüm perdelerini açınca kamaşan gözlerimle homurdandım. Hava, dün gece birdenbire kötüleşmiş olmalıydı, dışarıda büyük bir kar fırtınası vardı. İleride var olduğunu bildiğim dağlar, hiddetle yağan karların arasına gizlenmişti, göz gözü görmüyordu. Camın önündeki koltuğa oturup, dün geceyi hatırlamak ve hasar tespiti için zihnimin en derinliklerini yokladım. Ancak ateş başında şarkı söyleyenleri dinlediğim kısımdan ötesi yoktu. Film orada kopmuş olmalıydı. Muhtemelen detone ola ola şarkıya eşlik etmiş, dans etmeye çalışırken düşmüş ve en sonunda Minhyuk tarafından eve getirilmiştim.

"Offf!" Rezilliğimin verdiği iç sıkıntısıyla tekrar ayağa kalktım ve odanın camını açtım. Buz gibi hava içeriye dolarken üzerimdeki kalın kazağa rağmen titredim. Parmak uçlarımda biraz yükselip kafamı dışarıya uzattım. Cidden korkunç derecede soğuktu. İleriden bir yerden aniden atılan silah sesiyle sıçradım. Ormanın sakinleri de rahatsız olacak ki silah atanlara söylenirmiş gibi sesler çıkararak birkaç kuş gökyüzüne doğru uçuştu.

Puslu havada onları takip etmeye çalışırken gözümün önüne gelen Chanyeol'ün görüntüsüyle irkildim. Bana doğru şaşkınlık ve korku dolu bakışları, parmağıyla beni göstermesi, içimde dalgalanan korku denizleri ve kaçışım.

Dün geceye dair yaşadığım her şey durdurulamaz bir şekilde zihnime akarken, durduğum yerde titremeye başladım. Camı sertçe kapatıp, odanın içerisinde sağa sola gidip geldim. Ne yapacağımı bilmiyordum ne olduğu konusunda da hiçbir fikrim yoktu. Belki de alkolü fazla kaçırmıştım, öyle olmalıydı. Mantıklı bir açıklaması olamazdı. Minhyuk'un 'anlatacağım ne olur sakinleş' dediğini hatırlayınca koltuğa geri oturdum ve başımı iki elimin arasına aldım. Her ne kadar mantıklı olan alkolün fazla gelmiş olması ya da kafa yapan bir şeyler almış olabileceğimse de içimde bir yer gördüklerinden son derece emindi.

Doğru ya da değil odadan çıkmalı ve ne olduğunu öğrenmeliydim. Sessizce odamdan çıktım, her zaman gürültülü olan Kim'lerin evi bu sefer son derece sessizdi. Adeta parmak uçlarımda hareket ederek aşağıya indim. Salon boştu, şömine yanarken çıkan çıtırtılardan başka herhangi bir ses yoktu.

"Uyanmışsın..." Duyduğum sesle ufak bir çığlık atıp sendelemem bir oldu. Bayan Kim mahcup bir ifade ile yüzüme bakıyor ve gülümsüyordu.

"Üzgünüm korkutmak istemedim."

"Sorun değil..." Sesim mırıltılı bir şekilde çıkınca ikimizin de temkinli olduğunu hissettim. O da gergin görünüyordu.

"Kimse yok mu?"

"Minhyuk ve Kang Joon toplantıya gitti, çocuklarda Jongin'in evindeler. Aç mısın senin sevdiğin omletten pişirdim." Kafamı salladım ve onun yönlendirmesiyle mutfağa doğru ilerledim.

the land of the wolf // kaisooWhere stories live. Discover now