tatsız bazı şeyler

738 42 82
                                    


Gözlerimi ne anlattığını çoktan kaçırmış olduğum profesörün üzerinden çekip sınıf arkadaşlarımı izledim. Ön sırada sanki biraz sonra hayatın sırrını duyacakmışçasına pür dikkat dersi dinleyen Minhee'yi gördüğümde ister istemez göz devirdim. Mali kayıtlarla ilgili salak ayrıntılar bir süre bekleyebilirdi. 

Uykum vardı, hava çok soğuktu, okul daha da soğuktu üstüne üstlük giydiğim siyah kazak tenime batıyor ve sürekli kendini hatırlatıyordu. En sonunda pes ederek kafamı kollarımın üzerine dayadım ve yanımda bir saniye bile gözünü tahtadan ayırmayan erkek arkadaşıma baktım. Burnunun ucuna düşen gözlüklerini eliyle zarifçe geriye doğru ittirirken parmaklarını acıtırcasına not alıyordu. Bazen kendini o kadar kaptırırdı ki gün sonunda parmakları sızlardı, bende bunu bahane ederek ne kadar istemese de parmak uçlarını öperdim. Bir süre sonra onu izlediğimi fark edip yandan yandan bana baktı ve yamukça gülümserken bir eliyle iç bacağımı sıktı. Yamuk gülümsemesi ilk gördüğümdeki gibi alaycı ve oyuncuydu.

Okul koridorlarında nereye gideceğimi bilmez halde koştururken, birbirine takılan botlarım yüzünden düşmüş ve elimde ne varsa yere saçmıştım. İlk günümdü ve bir yığın üst sınıfın önünde yere kapaklandığım için çok utanıyordum üstelik gelen kıkırdamalar cehennemin dibine koşarak kaçasımı getiriyordu. Kafamı yerden kaldırmadan yere saçtığım kağıtları toplamaya çalışırken, o haylaz gülümseme ile yanıma gelip yardım teklif ettiğinde daha çok utanmış ve kaçar gibi uzaklaşmıştım. Ben aptal olduğumu düşündüğüne eminken, kahve içmek için ettiği ısrarlar, derslerime yardımcı olma bahaneleri ile aklımı çelmiş ve kütüphanenin ıssız bir köşesinde aldığım tatlı bir öpücükle kalbimi yerinden oynatmıştı.

Profesörün özgürlüğümüzü ilan etmesiyle anılardan sıyrıldım ve derin bir nefes aldım. Herkes uğultu ile sınıftan çıkarken bilerek yavaşlattığım hareketlerim Minhyuk'un dikkatini çekmiş olacak ki meraklı bakışları ile bana dönünce kollarımı arsızca boynuna dolayıp dudaklarına yapıştım, ani öpücüğüme tedirginlikle karşılık verip geri çekildi. Onu ulu orta öpmemi sevmezdi, hak veriyordum ama bugün gözüme çok tatlı geliyordu.

"Neydi bu şimdi?" Fısıldadığında gülümsedim, tekrar hamle yaptığımda kafasını hafifçe çevirdi ve dudaklarım hedefini şaşırarak yanağını buldu.

"Hava ilk tanıştığımız günü hatırlattı birden." Bakışları yumuşadı ve saçlarımı karıştırarak ufak bir öpücük bıraktı.

 "Rei'nin beni çok sevdiği bir gündü." Kahkaha attığımda hafifçe gülümsedi. Dini bir inancı yoktu ama kadere inanırdı, çocukken duyduğu efsane karakteri olan Rei'yi böyle anlarda anmayı severdi. 'Kader, seni bana getirdi' demez 'Rei'ye seni bana getirdiği için teşekkür ederim' derdi. Bu garip alışkanlık bende de yer edinmişti, zaman zaman kendimi Rei'ye dert yanarken ya da yardım isterken buluyordum.

"Evet evet sevgili Rei'ye her gün ben de teşekkür ediyorum ama bir an önce kafeteryaya gitmezsek burada aç ve susuz şekilde donacağım." Sızlanmamla beni sürüklemesi bir oldu. Aslında çok nahif ve hastalanan biri sayılmam ama çok üşürüm, bunu bildiği için adımlarını hızlandırıp daha sıcak olan kafeteryaya doğru yürüdük.

Kafeteryaya girdiğimizde boş bir alan bulmak için göz gezdirdiğim sırada Minhyuk beni her zaman oturduğumuz köşelerden birine çekiştirdi.

"Hindili sandviç ve elma çayı?" Ellerimi ısıtmaya çalışırken gülümsedim ve kafamı salladım. Riske girmeyi sevmezdim, yeni şeyler denemeye çok da açık sayılmazdım. Bildiğim yemekleri ve atıştırmalıkları tercih ederdim.

Birkaç dakika sonra Minhyuk'un getirdiği sandvici yerken sertçe çekilen sandalye ile irkildim. Baekhyun'un var gücüyle kitapları masaya fırlatmasıyla Minhyuk'un çayımın devrilmesini engellemesi bir oldu. Onaylamayan bakışlarla baktığında Baekhyun onu takmadan yanıma yerleşip kafasını masaya vurdu.

the land of the wolf // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin