33

10.3K 413 33
                                    

"Bebeği aldırmadım, Tuğrul. Hamileyim."

Tuğrul'un kulaklarına ulaşan sözlerimin ardından nefesimi tutarak bir tepki vermesini bekledim. Sanki hamile olduğumu hiç bilmiyormuş da ona bunu haber veriyormuşum gibi hissediyordum.

Oysaki hamile olduğumu biliyordu. Öğrenmişti. Kapıma da bu yüzden gelmişti.

"Sen..." dedi Tuğrul. Kaşlarını çattı. Kafası karışık görünüyordu. "Sen... Aldırmadın mı yani?"

Başımı iki yana salladım. "Aldırmadım."

"Hamilesin."

"Evet, hamileyim."

"Hâlâ hamilesin."

"Evet," dedikten sonra gözlerimi kıstım. "Sekiz ay kadar daha hamile olacağım."

Elini ensesine atarken yüzüme şaşkın gözlerle bakıyordu. Sertçe yutkundu. Bakışları karnıma indi.

"Teşekkür ederim," diye mırıldandı. Gözleri, gözlerime çıkarken bana bir adım yaklaşmıştı. "Benden bir parçayı taşımak istemeyebilirdin. Buna hakkın vardı ama yapmadın. Ben... Gerçekten teşekkür ederim, Aysima." Elini karnımın üstüne koydu. "Bana neler verdiğini bir bilsen..."

Karnımın üstündeki elini belime kaydırıp bedenimi kendi bedenine çekti. Ona hafifçe yaslandığımda kolları da etrafıma dolanmıştı.

"Aysima..." dediğinde sıcak nefesi kulağımın altındaki noktaya çarpmıştı. "Neden bana aldırdığını söyledin o halde?"

"Çünkü..." diyerek söze başladım ancak bunu dile getirmek zordu. Yaptığım aptalcaydı ve ben de bunu biliyordum. Nitekim dile getirmesi kolay bir şey değildi.

Uzun süredir ayakta dikilen, kavgalara şahit olan ve son bir saatte birçok şey yaşamış hamile bir kadın olarak dizlerimden gücün çekildiğini hissettiğimde Tuğrul'a daha çok yaslandım.

Bunu fark ettiğinde belimi sıkıca kavradı ve eğilip bedenimi bir çırpıda kucağına aldı.

"Ne yapıyorsun?" Diye itiraz ettim. "Bırak beni, kendim yürürüm. Sen yaralısın."

"Sen benim çocuğumu taşırken ben seni taşımaktan gocunacak değilim."

Oturma odasının aralık kapısını ayağıyla ittirdi ve dirseğiyle ışığı açtı. Beni kanepenin üstüne bıraktığında kollarımı boynundan çekmiştim. Ayaklarımîn ucuna oturdu.

"Üstünü çıkar." Dediğimde hafifçe çatılmış kaşlarıyla bana bakıyordu.

"Öncesinde konuşmamız gereken şeyleri aradan çıkarsak?" Diye sorduğunda anlamazca ona baktım.

"Öncesinde derken?"

"Sonra mı konuşalım diyorsun?" Üstündekini ensesinden tutarak çıkardı ve köşeye bıraktı. Esmer, kaslı bedeniyle gözlerime ziyafet sunarken bir elini koltuğa bastırmıştı. "Pekâlâ, öyle olsun." Dedi ve üstüme eğildi.

Elimi çıplak göğsüne koyarak başımı geriye çektim. "Ne sonrası? Ne diyorsun Tuğrul?" Gözlerindeki bakışı görünce duruma ayıldım.

"Fatih'i eşek sudan gelinceye dek dövdün, bedenini çok zorladın. Dikişlerinin durumuna bakmak için üstünü çıkarmanı söylemiştim. Başka bir şey için değil."

Kaşları hafifçe havalanırken yüzünü geriye çekti. "Ben iyiyim." Dedi sonra.

"Belli," dedim homurdanarak. "İyisin. Aklın hemen oralara kaydığına göre."

Ellerini dizlerine bastırarak ayağa kalktı. Üstünü giyindiğinde saçları da dağılmıştı. Gözlerimin içine baktı.

"Ben sana çay yapayım." Dediğinde kafamı salladım. Koltuğun kenarında katlanmış bir şekilde duran battaniyeyi açıp dizlerime örttü ve mutfağa gitti. Duyduğum birkaç tıkırtının ardından geri döndüğünde yeniden ayak ucuma oturmuştu.

O Şimdi Asker (+18)Where stories live. Discover now