15

11.4K 420 63
                                    

Tuğrul'un gözleri, saatlerdir benim üstümdeydi.

Bu gerçeği tüm bedenimde hissediyor olmama rağmen gözlerimle doğrulamamak adına müthiş bir inat yapmıştım. Başarılı da oluyordum. Ona dönüp baktığım saniyeler bir elin parmağını geçmezdi. Göz göze geldiğimizde de hiçbir şey olmamış gibi tebessüm ediyor, başımla selam veriyor ve yeniden Fatih'e dönüyordum.

"Derdin her neyse, devasını şişenin dibinde aramayı bırakmış gibisin." Diyen Fatih'le hafifçe gülümsedim.

Tuğrul'u alt edebilmek için en ayık halimde olmam gerekiyordu, o yüzden içmeyi bırakmıştım.

"Evet, içesim yok artık. Kalkalım istiyorsan. Belki kahve içmeye gideriz. Sana sözüm vardı."

"Bana uyar ama buradan dans etmeden ayrılamayız." Dediğinde düşünceli bir şekilde kıstım gözlerimi. "Tabii senin için de uygunsa."

"Uygun canım, neden olmasın?" Dedim hemen. İçim kıpır kıpırdı. Tuğrul'un koridordaki halini hatırladıkça keyifleniyordum ve bu enerjiyi bir yerde atmam lazımdı. Bunun için dans etmek de harika bir çözümdü.

Fatih, ayağa kalkarak bir elini bana uzattığında hafifçe öne eğildi. "Bu dansı bana lütfeder misiniz?" Diye sorduğunda kıkırdadım ve uzattığı elini tuttum. Beni ayağa kaldırdı ve insanların dans ettiği o alana doğru çekeledi.

Kalabalığın ortasına geldiğimizde ikimiz de kendimizi çalan hareketli müziğin ritmine bırakmıştık. Zaman zaman Fatih, beni kendi etrafımda döndürüyor ve kendine çekiyordu.

Tek kolunu belime sarıp yakınına çektiğinde yanağını yanağıma yasladı. Kulağımın yakınındaki sesini duydum. "Abinin arkadaşı buraya çok pis bakıyor yalnız. Beni dövmez, değil mi?"

"Hiçbir şey yapamaz." Dedim kendimden emin bir şekilde. Tuğrul her zaman sert bakıyordu. Normal bakışını da o şekilde yorumlamış olması yüksek bir ihtimaldi. Gerçekten Fatih'in anladığı gibiyse de eğer bundan keyif alırdım. Onun zoruna gitmek istiyordum.

Fatih, hafifçe geriye çekilip gözlerini kısarak yüzüme baktı. "Sizin aranızda ne var?" Diye sordu, her şeyi çözmüş gibi gözlerime bakarken.

"Hiçbir şey."

"Bu, pek inandırıcı değil."

"Fatih..."

"İşler karmaşıksa anlarım." Dedi. Belimdeki eli daha sıkı kavradı orayı. Bir anda beni kendine çektiğinde bedenlerimiz birbirine yapışmıştı. Afallayarak ellerimi göğsüne yerleştirdim. Fatih, yeniden kulağıma eğildi.

"Hatta yardım da edebilirim." Dediğinde ne demek istediğini anlamadım. Kaşlarımı çatarak suratına bakıyorken bir anda Fatih, birinin sertçe onu göğsünden ittirmesiyle benden uzaklaştı.

"Yavaş!" Diyerek araya giren ses, Tuğrul'a aitti. Damarlı eli, Fatih'in göğsünün üstünde onu benden uzak tutarken sırtını bana dönmüştü. "Ne yapıyorsun ulan sen?"

Şaşkınlıktan dudaklarım aralık kalmış bir şekilde bir Fatih'e, bir de Tuğrul'un sırtına bakıyordum. "Tuğrul..." diye mırıldandığımda delici bakışlarını bana çevirdi.

"Tuğrul abi," diyerek düzelttim hemen kendimi. "Ne yapıyorsun?"

"Ne mi yapıyorum? Asıl sen ne yapıyorsun Aysima?"

"Ne yapıyormuşum ben?"

Umursamaz sesim, onun gözlerini sıkıca yumup içine derin bir nefes çekmesine sebep olmuştu. Gözlerini tekrardan açtığında açık kahveleriyle beni diri diri gömüyordu sanki.

"Sen bir gelsene benimle." Dedi. Hareket etmemi beklemeden dirseğimi kavradı ve beni konuşabileceğimiz daha sessiz bir yere çekti.

"Ne oluyor ya?" Diye isyan ettim. "Ne mi oluyor?" Diyerek tekrar etti beni. "Elinin körü oluyor Aysima! Nasıl ne oluyor? Burada adamın tekiyle sarmaş dolaş-"

"Ee?" Diyerek kestim sözlerini. "Sen de başlama şimdi abim gibi Tuğrul abi ya. Çocuk değilim ben, 24 yaşındayım."

"Yaşının insanı gibi davran o zaman."

"Nerede yaşımın insanı gibi davranmıyorum tam olarak?"

"Aysima, çok içtin ve o herif bundan yararlanıyor."

"Fatih'in hiçbir şeyden yararlandığı yok. O çok iyi bir insan." En azından bana değer veriyor. "Ayrıca sarhoş da değilim. Biraz içtiğim doğru ama mantıksız şeyler yapacak kadar kendimi kaybetmedim. Yani ne yapıyorsam buna ben karar veriyorum. Ve benim kendi karar verdiğim bir şeye müdahale etme hakkın da yok."

Çenesi gerilirken içine derin bir nefes çekti. Sinirlenmişti. Daha da sinirlensindi zaten. Bu daha neydi ki?

"İzin gününü bebek bakıcılığımı yaparak heba etmene hiç gerek yok, Tuğrul abi." Elimle koluna desteklercesine vurdum. "Sen kendi eğlenmene bak, ben de kendiminkine."

Geriye döneceğim sırada kolunun üstündeki elimi bileğinden kavrayarak beni bir anda kendine çekti. Bedenim, bedenine tosladığında nefesimi tutmuştum. Tuğrul, yüzüme eğildi.

"Ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum sanma."

"Ne yapmaya çalışıyormuşum?" Diye sordum fısıltıyla.

"Bana ne çeşit bir oyun oynuyorsun, bilmiyorum ama-"

"Oyun oynamak mı? Hayır. Ben sadece içimden geldiği gibi davranıyorum. Neden sana oyun oynayayım, Tuğrul abi?" Bu ihtimali düşünmesi dahi çok komikmiş gibi güldüm. "Kendini bu kadar üstte görme bence."

Bileğimi onun parmaklarından kurtardım. "Söyleyecek başka bir şeyin yoksa Fatih'in yanına dönmem gerekiyor. Çocuğa ayıp oldu. Senin adına özür dilemem lazım daha."

Bir şeyler söylemek ister gibi baktı ancak nihayetinde hiçbir şey söyleyemedi. Ben de arkamı ona döndüm ve Fatih'e doğru ilerledim. Yanına vardığımda hiçbir şey söylemeden "Gidelim mi?" Diye sormuştum. Kafasını salladığında toparlandık ve mekandan çıktık.

Tüm gürültüyü ardımızda bıraktığımızda zihnim biraz daha açılmıştı. Aklıma Fatih'in dans sırasında söyledikleri geldiğinde adımlarım yavaşladı ve bedenimi ona çevirdim.

"Dans sırasında söylediklerin..." dediğimde o da bana dönmüştü.

"Nasıl bir yardımdan bahsediyorsun?"

O Şimdi Asker (+18)Where stories live. Discover now