6

13.9K 422 22
                                    

Soğuktan dişlerim birbirine çarparken içimin ısınması için içtiğim biramdan son yudumu aldım. Üşüyordum. Hava soğuk olduğu içindi ama beni ısıtacak tek şeye ulaşamayacağımı bilmek daha çok üşümeme neden oluyordu.

Mesela 1.90 boylarında, kilosunu inatla söylemeyen, siyah saçı ve açık kahve gözleri olan, adı da Tuğrul Arslantaşı olan biri beni o güçlü kollarının arasına alsa çok rahat ısınabilirdim.

Ama o bunu istemiyor ve hiç istemeyeceğini de açıkça belli etti.

"Sikeyim," diye küfrettim gözlerim yaşarırken. Boş tenekeyi bir çöp kutusuna sallayıp sarsak adımlarla yürümeye başladım.

Tuğrul'un ilgileneceği türden bir kadın değildim. İlgisini çekmek için ne yapabileceğimi de bilmiyordum ve canım çok yanıyordu. Bana bir kere bile alıcı gözüyle bakmamıştı. Hiç güzel olduğumu düşünmüş müydü acaba? Sanmıyordum.

Belki de beni ciddiye alması için şaka yollu mesaj atmamalıydım. Ancak diğer türlü cevap vereceğini hiç sanmıyordum. Zaten iki yolda da er ya da geç kim olduğumu öğrenecekti. Ve abimin sayılı dostlarından biri olduğu için de beni hiçbir zaman bir kadın olarak görmeyecekti. Onun gözünde bir kız kardeşten farkım yoktu.

"Off!" Ayağımı hafifçe kaldırıma vururken dudaklarımın arasından bir hıçkırık yükseldi. Alt dudağıma dişlerimi geçirip ağlama isteğimi bastırdım. Ne kadar üşüdüğümden bahsediyordum, değil mi? Şimdi yüzüm öylesine yanıyordu ki...

Ellerimle yüzüme, daha çok gözlerime,  yelpaze yaparak ağlama isteğimin üstesinden gelmeye çalıştım. O esnada arkamdan gelen "Nereye gidiyorsun yavrum?" sesiyle kısa bir an için donakalmıştım.

Ses tonu, söyledikleri... Bu kadar çok içki içmeme rağmen tehlikeyi hissetmiştim. Duymazlıktan gelerek hızlandırdığım adımlarımla yürümeye başladım.

"Pişt!" diye seslendi, benden daha sarhoş olduğundan emin olduğum adam. Artık adımlarımı koşarcasına atıyordum.

"Sana söylüyorum güzelim! Cevap vermeyecek misin?"

Neredeyse boş olan sokakta etrafıma bakınıp herhangi bir insan yüzü görmeye çalışırken herkesin benimle göz göze gelmekten kaçındığını fark ettim. Yardıma ihtiyacım olduğunu anlamışlardı ve onlardan yardım istemeyeyim diye bana bakmıyorlardı.

Yalnız başımaydım.

"Kaçmasana!"

Koşmaya başladım. Sarsak adımlarımla zar zor yürüdüğüm yolu koşması da epey zordu. Birkaç saniye sonra yere kapaklandım. Dirseğime bir el sarıldığında "Bırak beni!" diye bağırmıştım.

Bırakmadı. Kendine doğru çekti. "İmda-"

Eli, dudaklarımın üstüne kapanırken kulağımın yanında "Şhh," diyen fısıltısını duydum. Tüylerim diken diken oldu.

"Korkmana gerek yok. Benim, Tuğrul."

Zaman dondu. Ben dondum. Öylece, olduğum yerde kalakalmıştım. Korkudan bedenimi kaplayan o gerginlik, kulağımın dibindeki nefes sesiyle beni terk edip gitmişti. Boşluğa doğru savrulan kalbim onun varlığına tutundu. Korkuya benzer bir his aramıştı. Aradığını heyecanda buldu. Hızlı hızlı atmaya başladı.

"Kaybol yoksa dağıtırım o suratını." dediğini duydum Tuğrul'un. Beni kovalayan adama söylemişti muhtelemen. Bağırmamıştı ancak sesi çok korkutucu çıkmıştı. Korkması gereken kişi ben olmasam bile titredim.

Tuğrul'un bakışlarını yüzümde hissettiğimde "Kalkabilecek misin?" diye sordu bana. O an şoktan hiç yüzüne bakmadığımı fark edip kafamı kaldırdım ve açık kahve gözlerinin içine baktım.

O Şimdi Asker (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin