21

11.9K 494 128
                                    

Bazı yaralar hiç kapanmıyordu.

Sadece saniyelik bir bakış... Okan'ın yüzüne attığım o saniyelik bakış, artık acıtmadığını düşündüğüm tüm yaralarımı kanatmaya yetmiş de artmıştı.

Buradaydı. Annemi o getirmişti. Annem bile bile onunla gelmişti. Bile bile, değildi aslında. Çünkü bilmediğini farz ediyordu. Anlattıklarımın yalan olduğunu, şımardığımı ve saçmaladığımı düşünmüştü.

Bana inanmamıştı.

Ona üvey abim olacak olan bu adamın beni taciz ettiğini söylemiştim ve annem bana inanmamıştı.

Üstünden kaç yıl geçmişti? Koskoca 6 sene... 6 senede bir yaranın kabuk bağlamaması mümkün müydü? Açık kalmıştı çünkü annem kapatmamıştı yaramı. Kapatmasına da gerek yoktu. Sadece bana inansaydı... O inansaydı, yeterdi. Ama Okan'a inanmıştı. Okan anlatmadan ona inanmıştı.

Ben anlatmıştım ama öz kızına inanmamıştı.

Kalbim titredi. Kalbim gerçekten de titriyordu. Gözlerimi kırpıştırarak bakışlarımı Okan'dan çekmeye çalıştım. Gözlerine bakmayınca iğrenç bakışlarının tesirinden kurtulurum sandım. Ama sadece sandım. Tıpkı annemin bana inanacağını sanmam gibi.

"Aysima, ne kadar da büyümüşsün." Dedi o ses. Bana yaklaştığını hissetmemle gözlerimi ona çevirdim. Kollarını iki yana açmıştı. Bana sarılacaktı. Bana dokunacaktı ve bunu yapmasını istemiyordum. Lütfen bana dokunmasın.

Yerimde donakalmış, savunmasız bir halde dururken istemsizce geriye doğru bir adım attım. Okan'ın kolları etrafıma sarılacağı sırada bir beden, onunla aramıza girdi ve elini uzattı.

"Merhaba, Tuğrul ben." Diyen kalın sesini duymamla gözlerimi yüzüne çevirdim. Sert bir ifadeyle Okan'a bakıyordu.

Okan, kaşlarını çatarak Tuğrul'a bakarken onu hatırladığı anı yüzünde gördüm. Bana dokunmaya çalıştığı o gün kendisini tartaklayan askeri tanımıştı. Boğazını temizleyip Tuğrul'un uzattığı eli sıktı. "Memnun oldum. Okan ben."

"Aysima ve Zafer'in üvey kardeşiydin, değil mi?" Okan'ın yüzü acıyla buruşurken Tuğrul'un onun elini inanılmaz derecede fazla sıktığını gördüm. "Ben de Zafer'in liseden arkadaşıyım," derken gözdağı veriyor gibiydi.

Okan, o gözdağını alıp usulca salladı başını. Gözlerini bana değdirmeden abime baktı. O sırada annemle göz göze geldim. Kafamı hafifçe sağa eğerken kaşlarım büküldü.

"Nasıl yaparsın?" Diye sordum bakışlarımla. Anladığından emin değildim. Beni ne zaman anlamıştı ki?

Titreyen alt dudağımı ağzımın içine yuvarlarken "Ben tuvalete gidiyorum." Dedim. Kime haber vermiştim, kim beni duymuştu bilmesem de daha fazla burada duramazdım.

Titreyen bacaklarım beni ayakta tutmaya zor yararken onları koşar adım atmaya zorladım. Mekânı ve gürültüsünü ardımda bırakırken daha fazla ayakta duramayıp sırtımı bir duvara yasladım.

Elimi kalbimin üstüne koyup nefeslerimi düzene sokmaya çalışırken gittikçe tıkanıyordum. Gözlerim yaşlarla dolup taştı. Çenemi kuvvetle sıktım. Şimdi ağlayamazdım. Şimdi olmazdı. Eve gidince ağlardım. Annem bana hiçbir zaman inanmayacaktı. Ben de daha çok ağlayacaktım. Bolca vaktim vardı.

Tuvalete girip yüzüme soğuk su çarptım. Makyajımın ne kadarının dağıldığı umurumda bile değildi. Titreyen ellerimi zapt edebilene kadar burada kalmak istedim ancak duracak halleri yoktu. Yüzüme bir kez daha soğuk su çarpıp tuvaletten çıktım.

O Şimdi Asker (+18)Kde žijí příběhy. Začni objevovat