final, ikinci part.

562 24 8
                                    

Eğer hayat terazimizin zevk kefesiyle denkleşecek bir akıl ve muhakeme kefesi olmasaydı kanımızdaki azgınlık, tabiatımızdaki kötülük bize en olmayacak işler yaptırırdı. - Shakespeare.

karsu, vuslat.
maNga, alışırım gözlerimi kapamaya.

( :: maNga'nın şarkısını son sahne ile beraber dinlemeniz daha yerinde olacaktır.)

|~|

İnsanlar, hayatları boyunca hep belirli sınavlara sokulmuştur. Bir işe girmek, para kazanmak için sınava girmelisiniz, okul bitirmek için sınava girmelisiniz, hattâ hayatınızın da bir sınavı vardır ve o sınav genelde en zoru kabul edilir.

Fakat bana kalırsa en zor sınav kendileriyle savaşan insanların sınavıdır.

Hayatımda hiçbir zaman, bir seçenek olmadım. Hiçbir zaman biri beni seçmek istemedi. Fakat son zamanlarda benim o kadar çok seçim yapmam gerekiyordu ki, kimin hayatını daha az karartıp kimin hayatını daha çok bombok edeceğimi seçmek dünyanın en iğrenç hissiydi.

Önümde dört kişi vardı. Üçünü daha yeni tanıyordum fakat neredeyse ailemin yerine bile geçmişlerdi. Diğeri ise babamdı. Çocukluğum, masumiyetim, anılarımdı.

"Şimdi, şöyle yapıyoruz," dedi, önümdeki koltuğa kurulurken. "Sen bir seçim yapıyorsun ve kimin öleceğini seçiyorsun, kendini de seçebilirsin. Kardeşimi bu olayın dışında tut. Seçtiğin kişi hariç geri kalan herkes kurtuluyor ve boktan, travmatik hayatlarına devam ediyorlar. Anlaştık?"

"Öldür beni?" dedim, hemen arkasından. Bu tepkim, sanki çok komik bir şey söylemişim gibi, onu güldürmüştü.

"Hayır, hayır. Ben vicdanlı bir adamım. Sana beş saat vereceğim. Vedalaşman gereken herkesle vedalaş, ya da ne bok yiyeceksen o boku ye. Belki de ölmeden önce birinin altına falan yatmak istersin? İstediğini yap. Beş saat sonra, Fatih Sultan Mehmet köprüsünde oluyorsun."

"Köprü? Orada ne yapacağız?"

"Yok olduğuna emin olacağım?"

Gözlerimi kırpıştırarak derin bir nefes aldım ve oturduğum yerden kalktım.

"Bitiyor musun, Asi?"

Beş saat.

Sadece beş saat.

Sadece soktuğumun beş saati.

Odadan çıktım, barda bizden başka kimse kalmamıştı. Pars, Ian ve Nil koltukta oturuyorlardı ve başlarında bir ton adam bekliyordu. Beni görmeleri ile birlikte hepsi ayağa fırlamıştı, adamlar beni gördüğü için kimseyi engellememiş ve geri çekilerek uzaklaşmışlardı. Bakışlarım yerden kalkmıyordu fakat hepsinin birden bana doğru koştuğuna emindim. Sarıldığını hissettiğim ilk kişi Nil'di ve daha sonra ikimizi saran Ian'ı hissettim.

"İyi misin lan?! Bir şey yaptı mı o gelmişini geçmişini düdüklediğimin şerefsizi sana?!"

Ian'ın ani tepkisi gülmeme sebep olmuştu. Gülümseyerek kafamı iki yana salladım ve geri çekildim. "İyiyim ben, sıkıntı yok."

"Öylece saldı mı seni?" dedi, Pars. Bakışlarım ona döndü. Gözlerinde büyük bir endişe vardı ve her yerimi dikkatle inceliyordu. "Saçma geliyor. İyi olduğuna emin misin? Kesin bir planı-"

"Pars." dedim alayla karışık sözünü keserek. "Konuşmayı kesip bana sarılacak mısın? Ölümün eşiğinden kurtuldum resmen az önce."

Trajikomik bir cümleydi.

Duraksadı, birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra bana doğru bir adım atarak sonunda beklediğimi yaptı ve bana sıkıca sarıldı. Göğsü şiddetle inip kalkıyor ve göğsüme çarpıyordu. Gözlerim ateş gibi yanıyordu fakat kendimi ağlamamak için oldukça zor tutuyordum. Burada, herkesin yanında ağlayamazdım. Ben gidene kadar kimse bir şey bilmeyecekti. Bilemezlerdi.

Karamelli Dondurma.Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang