yirminci bölüm.

869 54 15
                                    

Ben, hayatımın hiçbir anında, korkunun bu kadar içime sızdığını hissetmemiştim.

Bana dönük bir namlu, vücudumda kol gezen sayısız zehir ve o.

Tam önümde duruyor, silâhı görmüyor ve bana kendime gelmemi söylüyor.

Ama çok uzun sürmedi. Sesini bastıran başka bir ses oldu. Önce, sonsuz gibi gelen o patlama sesi ve hemen arkasından acı dolu bir çığlık.

Dikkatini çekmeye yeterliydi.

Ancak çok geçti.

-7 saat öncesi, Asi'nin evi.

Kulağımda duran kulaklıktan yükselen müziğe dudaklarımı oynatarak eşlik ederken içimdeki anlamsız mutluluğun sebebini düşünüyordum. Bugün ayrı bir hava vardı. Sanki içtiğim su bile günümü güzelleştiriyordu.

Geçen gece, kulüpte karşılaştığım çocuğun adı Celâl'di fakat birinin kendisine Celâl diyeceğini duymaktansa ölmeyi yeğlediğini söylemişti. Konuştuğu herkese kendini Ian olarak tanıtıyordu. Sebebi ise bir The Vampire Diaries fanı olmasıydı. Bana da Minnie diye bir lakap takmıştı ve bütün gece öyle seslenmişti. Fazlasıyla enerji dolu ve kötü ruh halini anında defedebilecek bir tipti. Bu gece beni ve laf arasında bahsettiğim İlayda'yı yeniden kulübe davet etmişti. Kendisi de bir arkadaşını getireceğini söylemişti. Bir süreliğine evden kaçmama gerek yoktu çünkü anne ve babam, annemin ebeveynlerinin yanındaydı. Dedem, ani bir şekilde hastalanmıştı ve onlar da apar topar çıkınca, ev bana kalmıştı. Yaklaşık dört saat sonra İlayda gelecekti ve birlikte gidecektik. Dört saatimi ise, bugünün ruh haline yakışırcasına, abartılı bir şekilde hazırlanmaya vermeyi seçtim.

Uzun bir duş aldım. Saçlarımı kuruttum ve daha sonra ilgilenmek üzere, tepede bir topuz yaptım. Düz beyaz, kalçamın birkaç parmak altında biten ve uzun kollu bir elbise giydim. Ön tarafında kalp şeklinde bir dekolte vardı ve sırtımın çoğunu da açıkta bırakıyordu. Altına giymek için beyaz ve kalın topuklu bir ayakkabı seçerek kombini tamamladım. Makyaj masama geçerek elime aldığım fondöteni ince bir tabaka halinde yüzüme yaydıktan sonra gözlerimin iç kısmına göz kalemi çektim. Tek parmağımla göz kalemini biraz yedirince hafif buğulu bir görüntü oluşmuştu. Kirpik kıvırıcı yardımı ile kirpiklerimi biraz hacimlendirdikten sonra tek katman halinde rimel sürdüm ve birkaç dakika onun kurumasını bekledim. Dudaklarım ile çok uğraşmadan çevresine koyu pembe bir kalem sürdüm ve neredeyse onunla aynı renkte olan mat, parlatıcı gibi duran koyu pembe ruju sürdüm. İlayda'nın gelmesine hâlâ vardı. Birkaç dakika yüzümdeki makyajın kurumasını bekledim ve hemen ardından saçlarımı açtım. Doğal dalgalı saçlarım duş sonrası daha dalgalı duruyordu. Saçlarımı tarayıp daha fazla dokunmamaya karar vererek omuzlarımdan geriye attım ve makyaj masamdan kalktım. Beyaz kol çantama telefonumu, cüzdanımı ve birkaç şeyi daha koyduktan sonra çantamı da alarak aşağıya indim.

İnmemin arkasından çok geçmemişti ki kapının çalması ile ayaklandım. Kapı deliğinden İlayda olup olmadığını kontrol ettikten sonra kapıyı açtım.

Neşeli bir şekilde selam verecekti fakat beni gördüğünde şaşkınlıkla bana baktı. "Sen kimsin ve benim esmer Buzlar Kraliçeme ne yaptın?"

Gülümsedim ve etrafımda döndüm. "Buzlar Kraliçesini daha yeni tanımaya başladın."

"Kızım taş gibi olmuşsun, bu ne? Bu kadar iyi olacağını söyleseydin daha çok uğraşırdım, sönük kaldım resmen yanında."

İlayda, toz pembe, kalın askılı bir elbise giyinmişti. Dizlerinin biraz üstünde bitiyordu ve elbisenin kumaşı sert görünüyordu. Ayağında ince topuklu, pembe bir ayakkabı vardı. Saçlarını özel olarak yapmış gibiydi, dalgalarından birkaçı omzuna düşüyordu. Yüzünde pembe ağırlıklı bir makyaj vardı. Pembe renginden pek hoşlanmazdım fakat bu toz pembe benzeri soft renklerin İlayda'nın üstünde çok güzel durduğunu söyleyebilirdim. Sanki onun için yaratılmış gibiydi.

Karamelli Dondurma.Where stories live. Discover now