final, birinci part.

469 23 1
                                    

|~|

Üzerimde yabancısı olduğum türde bir elbise vardı. Parça parça olan siyah bir mini elbiseydi. Parçalardan biri göğüslerimin üstünü kapatıyordu, diğer parça ile bu parça arasında üç-dört santimlik bir boşluk vardı ve bu karnıma kadar böyle gidiyordu. Neredeyse kalçamın birkaç parmak altındaydı ve göğsümdeki parça ile eşleşen kalın askıları vardı. Elbisenin kumaşı oldukça serindi, üzerime öyle bir oturmuştu ki, bu biraz rahatsız ediciydi. Ayağımdaki ince topuklu siyah ayakkabılar kombinimle özdeşleşmiş gibiydi. Bileğimin birkaç santim daha üzerine kadar uzanan bantları vardı ve bunlar bileğimi sarıyorlardı. Uçları sivriydi, yürürken kulağımı rahatsız eden bir ses çıkarıyorlardı. Koyu kahverengi saçlarımı özenle su dalgası şeklinde maşa yapmışlardı ve öndeki tutamların bir kısmını birkaç taşlı tel toka ile arkama doğru tutturmuşlardı. Yüzümdeki bir kat fondötenin tüm gece boyunca sıkıntısını çekeceğimden emindim. Dudaklarımda hâlâ ıslak duran bordo bir ruj vardı, çektikleri göz kalemi dumanlı göz makyajımın sonuna kadar ve göz altıma kadar ilerliyordu, gözümün altına ise buhranlı bir görüntü veriyordu. Kirpiklerim normale göre üç kat büyümüşlerdi, yanaklarımda ağırlık gibi duran nude tonlarda bir allık vardı.

Plan mı?

Plan, Nil'in abisini ayartmak, ağzından laf almak ve onu ifşalayacak fotoğraflar için uygun anlar oluşturmaktı.

Ah, riskler mi?

Emin olun boyumdan bile büyüklerdi.

Ki benim boyum uzundur.

Nil, zümrüt yeşili bir elbise giymişti. Turuncuya kaçan bakır rengi saçlarını tepesinde at kuyruğu yapmış ve iki tutamı yüzünün önüne salmıştı. Elbisesi ile uyumlu bir makyaj yapmıştı ve elinde küçük çantası ile bekliyordu.

Ian, açık mavi, kısa kollu bir gömlek giymiş ve üstten birkaç düğmeyi açık bırakmıştı. Altında geniş bir kumaş pantolon vardı ve o da bej rengindeydi. Kızıl saçları dağınıktı ve stresliydi.

Pars ise -Ian'ın zoruyla- siyah, kısa kollu bir gömlek giymişti, altında bacaklarını sarmak ve sarmamak arasında kalan ve yine siyah olan kumaş bir pantolon vardı. Küllü sarı saçları oldukça karmaşıktı, koyu kahve gözleri bomboş bakıyordu. Gömleğinin açık bıraktığı kollarındaki ve parmaklarındaki dövmeler sanat eseri gibi duruyordu. Hepsine dokunmak ve anlamını sormak istiyordum. Fakat sanırım zamanı vardı.

İnce topuklu ayakkabılarım ahşap zemine her çarptığında tok bir ses çıkarıyordu ve bu ses, salonda bekleyen herkesin bana dönmesine sebep olmuştu. Nil, her şeye rağmen hayranlıkla bakıyordu. Ian, sırıtıyordu. Pars ise... hüzünlüydü.

Salona indim, derin bir nefesle göğsümü şişirdim ve karşılarında durdum. Herkes basit kıyafetler seçmişken benim böyle cesur bir kıyafet taşımam göze batmayacaktı, hepimiz ayrı takılacaktık.

"Çok..." dedi Nil şaşkınlıkla. "Çok güzelsin. Tamam, seni ben hazırladım ama sonucun bu kadar iyi olacağını düşünmemiştim."

Omuzlarımı kaldırıp indirdim ve kollarımı göğsümde birleştirerek hepsine değerlendirici bir bakış attım ve yapay bir şekilde yüzümü buruşturdum. "Sizde idare edersiniz."

"A-ah!" dedi Ian, kibirli bir ifade ile. "Dünkü boka bak. Yolarım kızım seni."

Ona dilimi çıkartarak bakışlarımı Pars'a çevirdim. Az önceki bakışları yüzünden silinmişti, şimdi daha düz bir ifade ile bakıyordu. Derin bir nefes alarak Nil'e başımla kapıyı gösterdim ve çıkmalarını işaret ettim. Dün gece gördüğüm kabustan sonra onunla hiç konuşmamıştım, bir rüya yüzünden bu duruma düşmemizi istemiyordum. En azından, tamda şu an, her şeyi geride bırakmalıydık. Nil, Ian'ı da peşinden sürükleyerek kapıdan çıkardı ve arabaya doğru yürümeye başladılar. Gözlerimle bir süre onları takip ettikten sonra sesli bir şekilde nefesimi bırakıp oflayarak Pars'a döndüm ve ona yürüdüm.

Karamelli Dondurma.Where stories live. Discover now