Bölüm-47

14.2K 398 137
                                    

Tom Odell- Another Love

Geceyi beraber geçirmiştik. Yeni yatağıma uzanıp yıldızları seyrederken geleceğimiz hakkında konuşmuştuk.
Biz birbirimize aittik. Bu çok açıktı. Peki onu kaldıracak kadar güçlü bir ruha sahip miydim? İşte asıl soru buydu. 

Sabah olduğunda erkenden kalkıp kahvaltı hazırladım. Üzerimde hala pembe pijamalarım vardı. dolap tıka basa doluydu. Meyveler,sebzeler,peynirler ve şaraplar...

Yumurtaları çıkarıp omlet yaptım. Küçük pembe kahve makinesinden de kahveleri hazırlarken arkamdan Bora sarıldı. "Günaydın prenses." dedi. "Günaydın." dediğimde yanağıma bir öpücük kondurdu. Kahvaltımızı yapıp yatak odamdaki dolapta giyecek bir şeyler çıkardım. Üstüme beyaz bluz ve altıma ispanyol paça kot pantolon giydim. Banyoya girdiğimde lavabonun üzerindeki dolapta makyaj malzemeleri buldum. Dior rujlar ve sephora marka cilt bakım ürünleri vardı. Rare beauty marka fondöteni ve allığı sürdüm. Dudaklarıma da pembe bir ruj sürdükten sonra. Vanilyalı Victorias secret vücut spreyini sıktım. Bu banyoda bir şöhret yatıyordu resmen.

Aşağı indiğimde Bora çoktan hazır beni bekliyordu. Koluna girdim ve evden çıktık.

İş yerine beni bırakıp gitti. Önemli bir işi olduğunu söylemişti.

İşe girdiğimde tüm gözler üzerimdeydi. Sakin olmaya çalıştım ve asansöre bindim. Katı tuşladıktan sonra beklemeye başladım.

Asansörden çıkarken taş gibi bir yere çarptım ve çantamı düşürdüm. Başımı kaldırıp baktığımda Sedatı gördüm. "Affedersin." dedi utangaç bir tavırla. Eğildi ve çantamı bana verdi. "Önemli değil."

"Nasılsın?" diye sordum.

"Seni görünce daha iyi oldum." diye yanıtladı.

Utandım ve "Sonra görüşürüz." diyip uzaklaştım. İyi çocuksun ama Bora diye bir gerçek var..

Benim kalbim ona aitti. Onsuz nefes almak benim için önemsizdi. Odama girdiğimde koltuklarda oturan bir kadın vardı. Sarışındı ve saçları kısaydı. Gözünde kocaman bir güneş gözlüğü, Siyah şapkası vardı. "Yardım edebilir miyim?"

Kadın bir kaç saniye beni izledi. Sonra gözünden bir damla yaş aktı. "Kimsizin?" diye sordum.

"Ben iş teklifi için gelmiştim." dedi zorla.

"İş alımlarından ben sorumlu değilim. Sizi sorumlu birilerine aktarmamı ister misiniz?"

"Teşekkürler tatlım." dedi ve ayağa kalktı. Çok şık görünüyordu.  Yanıma gelip bana sarıldı. Şaşkınlık ve anlamsızlık beynime hücum etti. Sıkıca sarılıyordu. Sapık olmalıydı. Onu yavaşça ittim ve kapıyı gösterdim. "Özür dilerim. Kızıma çok benziyorsun."  Zorla gülümsemeye çalıştım.

Gösterdiğim yerden çıktığında kapıyı arkasından kapattım. Bu da neydi böyle?  Neyse işime döneyim.

-

BORA KARAMAN

Sikerim böyle işi.

"Ne demek onu bulamadık?"

"Üzgünüm efendim."  Bora karşındaki adamın suratına sert bir tokat attı.

Boş bir otoparkta gizlice buluştuğu bu dedektif sinirini bozmaya başlamıştı.

"Efendim İstanbulda olduğu kesin. Merak etmeyin çok yakında bulacağım."

"Öyle olsa iyi olur. Kaybol." Sigarasını yakıp içine çekti.

Dedektif karanlığın içinde kayboldu.

Tek başına kalan Bora öfkesini çıkaracak bir şey ararken , karşısındaki duvara yumruğunu geçirdi.

"Sabret güneşim..." dedi kendi kendine.

-

İş daha sıkıcı olamazdı. Bütün işlerimi bir çırpıda bitirince yapacak hiç bir şey kalmıyordu.

Borayı aradım ama açmadı. Sevdayı aradım.

"Efendim canım."

"Sevda bugün dışarı mı çıksak? Çok sıkıldım."

"Olmaz kuşum. Gece mesaim var. Başka zaman çıkarız"

"Tüh."

"Borayla çıksana kızım."

"Beyefendi telefonlarımı açarsa olabilir."

"Öpüyorum. Gitmem gerek görüşürüz."

"Görüşürüz."

Borayı tekrar arayacaktım ki, kapım tıklatıldı. İçeri giren Sedattı, elinde çiçek buketi tutuyordu.. "Girebilir miyim?"

"Tabi." dedim ve bilgisayarımı kapattım.

"Hangi çiçekleri sevdiğini bilmiyordum. O yüzden hepsinden aldım." ayağa kalkıp yanına gittim.

"Sedat bunlar çok güzel ama..."

"Biliyorum. Benden henüz hoşlanmadın. Ama eğer beni tanırsan..."

"Sevgilim var." 

Neredeyse kalbinin kırılma sesini duyacaktık. Gözleri hüzünlü bakmaya ve dik duruşu bozulduğunda çok üzüldüğünü anladım.

"Amacım seni üzmek değildi." dedim.

"Sorun değil."

Çiçekleri bana uzattı "Bunlar genede senin." dedi.

"Teşekkür ederim."

"Umarım sevgilin değerini biliyordur."

"Umarım." diye fısıldadım.

"Anlamadım?"

"Sende umarım kalbin kadar güzel bir sevgili bulursun." dediğimde gülümsemeye çalıştı. "Seni daha fazla rahtsız etmeyim. Görüşürüz." dedi ve odadan çıktı.

Arkasından bakakaldım. Çok tatlı ve kibardı. Umarım ilerde sevgilisi onu üzmez. Verdiği çiçekleri kokladım. Çok güzel kokuyorlardı. Masamın üzerindeki vazoya koydum. Çantamı alıp işten çıktım. Arabam Sevdanın evinin önünde kalmıştı. Taksi çağırıp bindim ve evi tarif etmeye başladım.
-
Eve vardığımda yağmur başladı. Taksiciye parasını ödedim ve arabama koştum. Neyseki fazla ıslanmamıştım. Arabamın içi vanilya kokuyordu. Direklsiyonu sıkıca kavradım. Başım ağrıyordu. İlaç almak için eczaneye gitsem iyi olacaktı. Yakınlardaki bir hastanenin yanında vardı sanırım. Böylece arabayı sürmeye başladım.
-
Eczaneye vardığımda yağmur iyice şiddetlenmişti. Şimşek çakıyor ve rüzgar fena esiyordu. Eczacı kadına yaklaşıp ağrı kesici ilaç rica ettim. Kadın ilacımı getirirken önümdeki kolonyaları koklamaya başladım. Lavantalı ve güllü vardı. İkisi de güzel kokuyordu. Başka bir müşteri daha içeri girdi.
"İki paket parasetamolün alabilir miyim?" bir dakika... bu ses?
Tanıdıktı. Sağıma bakıp kim olduğunu gördüğümde şaşkınlık içinde gözlerimi açtım.
Altan! Tam karşımda duruyordu.
-
(Tiktok hesabım yamuryorgan takip ederseniz sevinirim.)

Güneş KızımWhere stories live. Discover now