Bölüm-45

14.1K 534 98
                                    

İş yerine geldiğimizde, arabayı park ettim.

"Hızlıymışsın prenses." dediğinde fark etmeden hızlı sürdüğümü anladım.

"Kabul edemem bu hediyeyi." dediğimde güldü.

"Etmek istediğin çok belli." dediğinde utandım. Evet istiyordum. Hemde çok. Kendimi hiç bu kadar enerji dolu ve özgür hissetmemiştim. "Araba senin. İster sat ister kullan. Geri almayacağım."

Herkesin arabama baktığını fark ettim. Umarım dışarıdan içerisi gözükmüyordur diye düşündüm.

"Merak etme göremezler." dedi Bora sanki düşüncelerimi okumuştu.

Tam inmek için hazırlanıyordu ki elini tutup onu durdurdum. Bir bana,birde tuttuğum eline baktı. "Şimdi çıkma. herkes girdikten sonra çıkarız." dedim ve elini bıraktım.
"Öğrenmelerinden korkmuyor musun?"
"Neyi öğrenmelerini?"
Alaycı ve bilmiş bilmiş bakıyordu. Ne demem gerekiyordu ki? Biz neydik? Bu meşhur soruyu sormanın zamanı anlaşılan gelmişti.
"Biz neyiz Bora?"
Aniden sorduğum soru karşısında bir kaç saniye düşündü. "Biz neyiz..." diye sesli düşündü.
"Patron-çalışan?" Dediğinde üzüldüm. Neden üzüldüğümü bilmiyordum ama kalbim ağrımıştı. Nedense onunla fazlası olmak istiyordum. "Neden yüzün asıldı prenses?"
"Normal Patronlar çalışanlarına prenses demezler." Dedim ve kollarımı göğsümde birleştirdim. Dudaklarımı büzüp olabildiğince ona bakmamaya çalıştım.
"İkimizde biliyoruz Nehir. Biz normal değiliz. Kendimizi kandırmayalım." Haklıydı. Onca şey yaşadıktan sonra sadece iş arkadaşı olamazdık.
"O halde neyiz?" Diye sordum tekrardan.
"Arkadaşız sanırım."
Sinirle kaşlarımı çattım. Nesnel yaklaşmıştı ve bu benim hoşuma gitmemişti.
Sorularımdan sıkılmış olacakki, "Herkes içeri girdi. Hadi çıkalım." Dedi ve kemerini çözüp gitti. Bende arkasından takip ettim.
-

Bütün gün aklımı kurcalayan cevap çalışmamı engelliyordu. Arkadaşız demişti. Sinirden başım ağrıyordu. Ne demek arkadaşız? Onca yaşadığımız şeyden sonra, onca öpücükten sonra arkadaşız demişti. Şaka gibi. Neyse çalışsam iyi olacak.
Bilgisayarımı açıp çalışmaya başladığımda telefonuma mesaj geldi. Mesajı açtım. Bilinmeyen numaradan biri mesaj atmıştı.
Mesajda şöyle yazıyordu.

*Selam. Ben Sedat. İş yerindekilerden aldım numaranı, yönetici kurulunun başkanıyım ve seninle bir kahve içmek istiyorum. Müsaitsen iş çıkışı şirketin yanındaki kafeye gel. İyi günler.*

Bu da kimdi şimdi? Çıkma teklifi alacağımı tahmin etmiştim ama bu kadar hızlı değil. Belkide bir şans vermeliydim. Nede olsa Borayla sadece arkadaşız.
Değil mi? Sen kaşındın Bora Bey. Arkadaş olmak neymiş sana göstereceğim.

Yemek arası gelene kadar çalıştım. Geldiğinde de masamı topladım ve yemek yemek için kafeteryaya gittim. Kafeterya kalabalıktı. Kahve içenler, sohbet edenler vardı. Tam bir okul kantini gibiydi. Kendime tost ve çay alıp boş bir masaya oturdum. Tostumu yerken bir yandan da telefonuma bakıyordum. Böyle kalabalık ortamlarda çok utangaç olurdum. Yere gömülmek isterdim.
Yanıma birinin oturduğunu fark edince başımı telefondan kaldırdım. Genç bir kadın yanıma oturandı. "Merhaba nasılsınız?" Diye sordu. Dikleşip " iyiyim sağolun siz?" Diye sordum.
"İyidir. Sen yeni kızsın daha çok gençsin. Nasıl buraya gelebildin bilmiyorum."
Sessizce önüme baktım.
"Özür dilerim. Sanırım fazla açık sözlüyüm. hoşgeldin ben Çağla." Elini uzattı. Bende sıkıp hoşbuldum dedim.
"Hiç arkadaşın yok mu?" Diye sorunca utandım.
"Şimdilik yok."
"Benimle arkadaş ol. Sana bütün dedikoduları anlatabilirim."
Gülümsedim. Sen de olmasan napardım diyecektim ama yapmadım.
Nazikçe teşekkür ettim.

"Sedat kim biliyor musun?" Diye sordum.
"Sedat mı? Benim bölümümden, yönetici müdürümüzdür kendisi. Neden sordun?"
Söylemenin mahsuru olduğunu düşünmedim.
"Sanırım bana çıkma teklifi etti de."
"Ne?! Sedat birine çıkma teklifi mi etti? İnanılmaz."
"Neden inanılmaz olsun?"
"Sedat içine kapanıktır aşk meşk işlerinde. O yüzden şaşırdım. Kabul ettin mi?
"Cevap vermedim."
"Seni gerçekten beğenmiş olmalı. Hiç onluk hareketler değil bunlar. "

Elinde tuttuğu kahveden bir yudum aldı. "Aaa bak orada." dediğinde gösterdiği yere baktım.

Uzun boylu, beyaz tenli sarışın bir çocuktu. Üzerinde açık mavi gömlek, altında da gri pantolon vardı. Yakışıklıydı. "Yakışırsınız aslında. Sen sarışın o sarışın." dediğinde ağzımdaki tostu zorla yuttum. Bora duyarsa ne yapar acaba?

Derken Çağla, Sedatı çağırmaya başladı. "Sedat gelsene buraya."

Sedat bize bakınca yüzü kızardı. Tatlı görünüyordu. Çağlanın çağrısını görmezden gelip kafeteryayı terk etti.
"Utangaçtır. Nasıl çıkma teklifi etti aklım almıyor." Dediğinde benine düşündürdü. Neden beni seçmişti ki?

Tostumu ve çayımı bitirdikten sonra ofisime döndüm. Tekrar çalışmaya başladım ve akşamki buluşmanın nasıl geçeceğini merakla düşünmeye başladım.
-
Akşam olduğunda çekmeceme koyduğum parfümümü ve tarağımı kullanıp yorgun halimi gizledim. Çantamı omzuma asıp çıktım. Çıkış yapanlara iyi akşamlar dileyip asansöre bindim. Tüm gün Boranın dediğini düşünmüştüm. "Arkadaşız" ne demek ya? Çok sinirlendim gene. Her neyse asansörden inip Sedatın çağırdığı kafeye gittim.
İçeri girdiğimde hoş bir hava vardı. İnsanlar sakince sohbet edip kahve içiyordu. Bazıları bilgisayarına dalmış, bazıları ise telefonuna. Sedat cam kenarı masada oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Yanına kadar ağır adımlarla yürüdüm. Beni gördüğünde heyecanla ayağa kalktı ve el şıkıştık. "Tanıştığıma memnun oldum Nehir. Çok sevindim geldiğine."
"Bende memnun oldum." Diyip gülümsedim. Nedense bu çocuktan çok tatlı bi vibe alıyordum.

Karşısına oturduğumda garson geldi ve kahvelerimizi söyledik.
Konuşmaya çekiniyor gibiydi. Sessizce bana bakıyor, sanki aklında bir sürü şey var ama hiç birini söyleyemiyordu. Ona yardımcı olmak istedim.
"Ne zamandır burada çalışıyorsun?"
"Üç yıl oldu. Peki sen burayı sevdin mi?"
"Evet. Sayılır. Alışmaya çalışıyorum diyelim." Gülümsedik.
"Seni ilk gördüğümde kafama koydum çıkma teklifini."
Utandım ve gözümü kaçırdım.
"O kadar güzelsin ki, özenle yaratılmış bir heykele bakmak gibi sana bakmak." Dediğinde çıtayı iyice arttırmıştı. Bora öküzünden sonra romantik bir erkekle tanışmak beni büyük bir şaşkınlığa ve mutluluğa sokmuştu.
"Teşekkür ederim." Diyip saçımı kulağımın arkasına attım.
"Çağla ile tanıştığını gördüm. Umarım hakkımda utanç verici şeyler anlatmamıştır."
"Aslında utangaç biri olduğundan bahsetti." Dediğimde üzüldü. "Biraz öyleyim galiba. Kesinlikle şirkette benden utangacı yoktur. Tabi iş ayrı mesele. İş konusunda özgüvenim tavandır."
"Buna sevindim. İşini yansıtmaman güzel."
"Bencede ama genede kendime engel olamadım. Seninle tanışmam gerekiyordu."
Kahvemden bir yudum aldım. Sözleri ne kadar göğsümü yüceltsede onu aklımdan çıkaramıyordum. Sanki karşımda o oturuyor, bu sözleri eden oymuş gibi geliyordu. Ya da ben öyle düşünmek istiyordum.

"Kendinden bahsetsene, nerelisin, ailen nasıl, en sevdiğin renk ne, en sevdiğin film ne...."
o saymaya devam ederken camdan dışarıda bizi izleyen bir gölge gördüm. Borayı görmemle beraber beynimde bir şimşek çaktı. Öyle öfkeli, öyle tehditkar bakıyordu ki.. oracıkta yerin dibinde gömülebilirdim.

"Nehir."
Dediğinde Sedata baktım. Gözüm dalmış olmalıydı.
"Affedersin, gözüm dalmış."
"Önemli değil."
Dediğinde telefonuma bildirim geldi.
Sedattan müsade isteyip mesajı açtım

-BORA KARAMAN-
*O masadan kalk yoksa
karşındakinin sonu
hiç iyi olmayacak*

Ne yapacaktım? Kalksam mı kalkmasam mı? Sadece arkadaş olduğumuzu söylemişti. Neden şimdi böyle davranıyordu? Gene kafamı allak bullak etmişti!
-

Güneş KızımWhere stories live. Discover now