Bölüm-46

15.1K 493 188
                                    

-BORA KARAMAN-
*O masadan kalk yoksa
karşındakinin sonu
hiç iyi olmayacak*

Ne yapacaktım? Kalksam mı kalkmasam mı? Sadece arkadaş olduğumuzu söylemişti. Neden şimdi böyle davranıyordu? Gene kafamı allak bullak etmişti!

"Ne oldu?" Diye sorduğunda Yüz ifadedim kötü bir hal aldığını fark ettim. Gülümsememi takınıp "Önemli bir şey yok." Dedim. Bira kaç saniyelik sessizlikten sonra "benim gitmem gerekiyor." Dedim ve oturduğum yerden kalktım. "Yanlış bir şey mi söyledim. Özür dilerim."

"Hayır. Seninle ilgili değil. Acil bir işim çıktı."
Yalandan kim ölmüş...
"Anladım. İstersen seni istediğin yere bırakabilirim."
"Yok! Yani ben giderim." Dedim hızlıca.
Ben gitmek üzereyken "bekle. Yarın işte görüşür müyüz?" Diye sordu.
"Tabiki." Dedim ve zorla gülümsedim. Kafeden çıktığımda doğruca arabama koştum. Bora ne yaşıyordu? Beni sinir ediyordu.

Arabaya bindiğimde telefonum çaldı.
Arayan Boraydı. Meşgule attım. Arabayı çalıştırıp sürmeye başladım. İş yerinden uzaklaştığımda derin bir nefes aldım. Soluma baktığımda motor süren birinin bana çok yakınlaştığını gördüm. Kask taktığı için yüzünü göremiyordum ama onu tanıdım. Dövmeli kolundan tanıdım.

Beni takip ediyordu. Hızıma da yetişmişti. Motor kullandığını yeni öğreniyordum. Tabi bir motor şirketinde CEOydu, ondan da bu beklenirdi.
Yarışmaya başldık. Ben ona inat daha hızlı sürüyor, o ise her seferinde bana yetişiyordu. En sonunda önümü kesti arabayı ani frenle durdurdum. Kaskını çıkarıp yeşil gözlerini bana kitledi. Amacı bize kaza yaptırmak mıydı? Neyseki trafik yoktu.  Kemerimi çözüp arabadan indim. Sinirliydim. Bu sefer bütün sinirimi ona kusacaktım.
"Senin derdin ne?" Diye bağırdım. Hava rüzgarlıydı ve saçlarım uçuşuyordu. Kaskını motorunun üstüne koydu. Deri eldivenleri ellerini sarmıştı. Çok etkileyici görünüyordu. Bu halini ayrı bir sevmiştim.

"Derdim belli değil mi?" Diye sordu sakince.
Bana uzun süre baktığında derdinin ben olduğumu anladım.
"Anlamıyorum Bora! Daha geçen arkadaşız diyordun."
Saçımı ağzımdan çıkarıp devam ettim.

"Az önce de beni zorla masadan kaldırdın. Yeter artık! Anlamıyorum seni. Neden bana bunu yapıyorsun."
Konuşmasına fırsat vermeden devam ettim.

"Madem arkadaşız, kiminle görüştüğüme de karışmayacaksın! Bıktım bu akıl karıştırıcı hareketlerinden. Hem sen neden-"

Üzerime geldi. Geldiğinde cümlemin devamını getiremedim.

Yüzü yüzüme o kadar yakındı ki nefeslerimiz birbirlerine değiyordu.
"Sus Nehir." Dedi dudaklarıma bakarak.
"Sustur." Dediğim anda dudaklarımı öpmeye başladı. Yüzümü ellerinin arasına almıştı. Tutulu ve acımasız bir şekilde öpüyordu. Bir yandan saçlarımı düzeltiyordu.

Bende ona karşılık verdim. Üst dudağını ısırıp onu cezalandırdım. O da buna karşılık bedenini bedenime yasladı. Bir eli belimde, bir eli de yanağımdaydı. Öpüşmekten nefesimiz kesilene kadar durmadık.
Dudakalarımızı birbirinden ayırınca soluklandık. İkimizde nefessiz kalmıştık. Bu hayatımın en güzel öpücüğüydü.

"Arkadaş değiliz." Diye fısıldadı dudaklarıma doğru.
"Öyleyse neyiz?" Diye sordum.
"Benim olmayı kabul et."
"Ediyorum." Tekrar öpmeye başladı.

Yoldan geçenler bize korna çalıyordu. Ne yapıyorduk biz böyle? Yolun ortasında yeni kavuşan aşıklar gibi öpüşüyorduk. Buna son vermeliydim çünkü Boranın öyle bir niyeti yoktu.

Kendimi ondan ayırdığımda sebebini çözememiş gibi bana baktı.
Her kız gibi bende aşk itirafı bekliyordum. Ondan böyle bir şey beklemek piyangoyu beklemek gibi bir şeydi.
Ondan önce davransam ne olurdu ki?
"Bora ben seni-"
"Gidelim mi?"
Lafımı boğazımda bırakmıştı. Odun...

O, motoruna. Bende arabama bindim.
-
Beni eve kadar takip etti. Bu sefer yarışmadık. Arkamdan usulca geldi. Evin önüne park edip apartmana girdiğim anda gözden kayboldu. Allahım, bu adam beni deliye döndürecek.

Eve girdiğimde Sevda yoktu. Çalışıyor olmalıydı. Yatağıma uzanıp gözümde yaşananları canlandırdım. Öpüştüğümüzü düşündüğümde yüzümü yastığa gömdüm. Artık sevgili miydik? Muhtemelen öyleydik. Bununla nasıl başa çıkacaktım? Zor olacaktı.

Utanç içinde uykuya daldım.
-
Nihayet haftasonuydu. Öğlene kadar uyumuştum. Kalkınca başım ağrıyordu. Gece kıvranmaktan zor uyumuştum.
Kalkıp Sevdayla kahvaltı hazırladık. Afiyetle yedikten sonra telefonuma bildirim geldi.

-BORA KARAMAN-
*Günaydın prensesim.*
-Günaydın prensim.
*Sana bir süprizim var. Aşağı in.*

Bora burada mıydı? Evimin önünde? Sevda gülümsediğimi görüp ne olduğunu sordu.
"Borayla sevgili olduk."
Dediğimde sevinçle çığlık attı.
Hayırlı olsun dedikten sonra hazırlanmam için beni odama yolladı. Pijamamla gitsem nolurdu ki? Pembe ekoseli pijama altım ve beyaz cropumla gayet iyi görünüyordum.
Sadece yüzüme biraz makyaj yaptım ve saçlarımı taradım. Parfümümü de sıkıp dışarı çıktım. Merdivenleri inip binadan çıktığımda Bora karşımdaydı. Arabasına yaslanmış, elinde sigarası, gözünde güneş gözlükleriyle beni bekliyordu. Çok yakışıklıydı. Şuracıkta bayılacağım şimdi....

"Bora!" Diyip boynuna atladım. Kocaman sarıldım ona. En son yanağına bir öpücük kondurup ayrıldım.
Bu halim onu gülümsetti.
"Bin arabaya bebeğim. Seni hediyene götüreceğim."
"Hediye mi? Gerek yoktu."
"İlk gün hediyemiz güneşim."
Utanarak saçımı kulağımın arkasına attım.

İlk günümüz... Vay be.
Centilmence arabanın kapısını açtı. Bende içine bindim. O da binince yola çıktık. Beni nereye götürdüğünü merak ediyordum...

Geldiğimiz yer Nişantaşıydı. Burayı çok severdim. Küçüklüğüm burada geçmişti. Kafeleri, mağazaları, butikleri olsun harika bir yerdi. İnsanlar ve mekanlardan kalite akıyordu.
Tatlı ve beyaz ahşaptan yapılma bir binanın önünde durduk. Beni indirip park yeri bulacağını söyledi. Beni bıraktığı yerde onu beklemeye başladım.

Canlı müzik yapan adamlar, elinde pamuk şekerle gezen çocuklar ve kollarına alışveriş poşetleri tıkıştırmış kadınlar vardı etrafta. Kaldırımın karşı tardında ünlü bir çikolata dükkanı duruyordu. İçinden nefis kokular geliyordu.
Bir kaç dakika sonra Bora geldi. Onu takip etmemi söyleyip önümüzdeki binanın içine girdi. Dediğini yapıp takip ettim. Binanın için çok hoştu. Beyaz mermerden merdivenler ve gümüş renk bir asansör duruyordu.
Asansöre bindik ve altıncı katı tuşladı. Zaten binadan altı kat vardı. En üst kata gidiyorduk.
"Bora, burada ne işimiz var?"
"Sabır güzelim."
Dediğini yapıp sabırla beklemeye başladım. Asansör yavaştı ve serindi. Kata ulaştığımızda Bora cebinden bir anahtar çıkardı. O an başımdan aşağı serin sular döküldü çünkü farkına vardım. Bora bana ev mi almıştı?!

Kısa ve beyaz koridoru yürüyüp beyaz ahşap kapıdının önünde durduk. Kapıda 7 yazıyordu. Anahtarı kapı deliğine sokup çevirdi.
Kapıyı sonuna kadar açtı ve eliyle girmem için işaret etti.
İçerisi muazzamdı. Toz pembe ve beyaz temalı dekorasyon, cam kenarında bitkiler ve duvarlarda tablolar vardı. Duvarlar ve yerler bembeyazdı ama mobilyalar pembeydi. Büyük ekran televizyon ve beyaz mermer bir sehpa duruyordu.
Ev dublekti, yani yukarıya çıkan bir merdiven vardı.
"Yatak odan üst katta güneşim. Beğendin mi?"
Hayranlıktan ağzım açık kalmış bana sorduğu soruya bak!
"Burası mükemmel!"
Dedim ona dönerek. Tüm içtenliğimle gülümsedim.
"Beğenmene sevindim." Anahtarı bana uzattı. Yavaşça elinden alıp üst kata koştum. Yatak odası çatı katındaydı. Çatıda gökyüzüne bakan bir pencere vardı ve hemen altında çift kişilik yatak duruyordu.
Soft ışıklarla süslenmişti ve kocaman bir giyinme dolabı vardı. Dolabı açtığımda içinin kıyafet ve ayakkabı olduğunu gördüm.
Bu adam...gerçek olamazdı. Gerçek olamayacak kadar iyiydi.
Bunu hakedecek nasıl bir iyilik yapmış olabilirim. Peşimden geldiğini yeni fark ettim.

Ona doğru döndüm. İyice yaklaşıp sevincimi öpücüğümle gösterdim. "Teşekkür ederim." Dediğimde gülümsedi.
"Senin için her şeyi yaparım prenses."

Bu adam benim her şeyimdi. Bu adam benim gülüşüm, göz yaşım, ruhum, kalbim...her şeyimdi! Onu çok seviyordum. O da beni.

...YAZARDAN SİZLERE SORU...

Selam canlarım! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Bu kitabın filmi çıksa izler miydiniz? Tabi zor bir fikir ama sadece merak ediyordum....Fikirlerinizi yorumlara yazmayı unutmayın 😚

Güneş KızımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin