Sigara ve Nane

42.8K 1.2K 51
                                    

Gözlerimi açtığımda, keskin bir baş ağrısıyla yüzleştim.
Şakaklarım da sanki bir fırtına kopuyormuş gibi kulaklarım çınlıyordu.
Güçlükle, yattığım yerden doğruldum ve Yorgun gözlerimle etrafı inceledim.
Siyah nevresime sahip bir yataktaydım.
Sağımda boş bir giysi dolabı, solumda da siyah deri bir koltuk vardı.
Pencerelerin perdeleri siyahtı ve aralarından güneşin batmak üzere olduğunu gördüm.
Ben ne zamandır uyuyorum? Kimin evindeyim?
Hafızamın yavaşça geri gelmesiyle boynumda bir acı başladı.
Şırınganın saplandığı yeri elimle ovaladım.
Pislik! beni uyutup buraya getirdi.
Beni gözünün önünden ayırmayacağını söylemişti.. bu uzun süre tutsak kalacağım anlamına mı geliyordu?
Yattığım yerden kalkmak için kolumdan güç aldığımda , çabam sonuçsuz kaldı ve sırtüstü yatağa geri düştüm.
Kalkamıyordum.
Vücudum zihnime itaat etmiyor, yıllardır uyumamışım gibi uykum geliyordu. Tekrar
gözlerimi kapatıp kendimi uykunun tatlı kollarına istemsizce attım.
-
Tekrar uyandığımda gece olmuştu.
Verdikleri ilacın etkisi azalmış olmalıydı , kendimi daha az yorgun hissediyordum.
Siyah ince yorganı üstümden atıp yataktan kalktım. Perdeleri sonuna kadar açtım ve dışarıya baktım. Nerede olduğumu bilmem gerekiyordu ve Anlaşılan yüksek bir apartmanın üst katlarındaydım.
Fakat burası İstanbulda daha önce gördüğüm hiç bir yere benzemiyordu.
Pencereden ayrılıp koridora açılan kapıya yöneldim. Koridor, loş ışıklandırılmıştı ama lükstü; Hemen karşımda küçük bir banyo vardı.
Koridor boyunca yürürken etraftaki tabloları inceliyordum.
Burası onun evi miydi?
Beni daha ne kadar esir tutacaktı?
Yeni bir kapıyla karşılaşınca tereddüt ederek içeri girdim.
İçeride büyük , lacivert deri koltuklara sahip bir salonla karşılaştım, Aynı şekilde lacivert mermerden yapılmış mutfak salona bağlıydı ve hoş bir havası vardı.
Sigara ve anlam veremediğim nane kokusu salonu etkisi altına almıştı.
Karanlık olmasına rağmen , dışarıdan süzülen ışık tüm odayı kaplıyordu.
Boydan boya duvarı kaplayan pencereye yaklaştığımda, yüksekliğin etkisiyle başım döndü. Yüksek yerler bana göre değildi.
Nedense dışarı baktığımda hiç bir yer tanıdık gelmemişti.
Karşımda durgun bir göl ve etrafımda en az bu burası kadar yüksek ve ışıltılı binalar vardı.
Beni kim bilir nerelere getirdi bu manyak.
Pencereden uzaklaşarak camdaki yansımama baktım.
Uzun sarı saçlarım dağılmıştı ,  kömür rengi gözlerim yorgun ama bi o kadar da endişeli bakıyordu.
Evdeyken kendime hep özen gösterirdim.
Her gün duş alır, saçlarıma çeşitli kremler ve yağlar sürer , bembeyaz tenime nemlendirici kremler sürerek yumuşatırdım.
Uzun tırnaklarımı özenle şekillendirir , dolgun dudaklarımı yumuşak tutmak için sürekli çilekli nemlendiricimi sürerdim.
Şimdi ise dağınık saçlarla, üstümdeki iş kıyafetiyle her ne kadar dağınık ve bitkin dursamda, güzelliğim beni terk etmemişti.
Yansımama bakarken, yansımada parıldayan iki çift gözün beni izlediğini fark ettim.
"Nihayet uyanmışsın." Arkamdan gelen ses ile irkildim.
Bora, üstünde siyah gömlek,  altında da siyah bir pantolonla karşımdaydı.
Sol kolunda pahalı marka saati ve parmaklarına daha önce de görmüş olduğum gümüş yüzükler takılıydı.
"Bana verdiğin ilaç yüzünden uyuyordum manyak." ne kadar sinirli olsam da başımın ağrısı beni öldürüyordu.
Manyak kelimesi takılmış olacak ki kaşlarını çattı,
"O kirli ağzına sahip çık."  diyip keskin bakışlarını gözlerime kilitledi.
"Yoksa ne? Öldürecek misin?"
Sorduğum soruyu bir daha düşündüğümde , beni öldürmenin onun için ne kadar kolay olduğunu hatırlayıp gözlerimi ondan kaçırdım.
"Emin ol seni öldürmek bana büyük bir kolaylık sağlardı."
Yanıma yaklaştı,
O halde neden öldürmüyordu?  Neden beni öldürmek yerine bu eve getirmişti?
Onun bu kadar yakınında olmak, nane ve sigara kokusunu iyice içime çekmeme sebep olmuştu.
Sessizliğim karşısında  deri koltuklardan birine geçip yayılarak oturdu.
Bende rahatlığı karşısında arkasında bakakaldım.
Yutkunarak kafamdaki soruları toparlamaya çalışıyordum çünkü bu adam yeşil gözleriyle beni hipnotize ediyordu.
"Burası senin evin mi?"
Etrafa korku dolu bakışlarla bir kez daha baktım. "Evlerimden bir tanesi." diye kestirip attı. Karşısındaki tekli koltuğa yavaşça otururken gözlerini benden ayırmadı.
Oturduğumda eteğim fazlasıyla kısalıp, süt gibi bacaklarımı  sergilemişti.
Gözleri gözlerimden kayıp bacaklarıma kaydığında utançla eteğimi çekiştirmeye başladım.
Bakışları hala bacaklarımdaydı ve başparmağını dudaklarına sürtüp gözlerime baktı.
"Beni etkilemeye mi çalışıyorsun?" diye sordu ukalaca.
Utanmıştım.
Ve beyaz tenim utandığım zaman kızarırdı, umarım şu an bu olmuyordur!
"Senin gibi birini etkilemeye ihtiyacım yok. İş kıyafetim bu."
Ayağa kalktı, tam karşıma geçip ellerini koltuğun iki ucuna yaslayıp beni sıkıştırdı.
"Beni değil , adamlarımdan birini etkilemeye ihtiyacın vardı geçen gece."
Sinirli gözlerle bana bakıyor bir yandan da sırıtıyordu.
İma ettiği şey korkunçtu.
Az kalsız tecavüze uğrayacaktım, o ise bana inanmamıştı ve iğrenç şekilde suçlama yapıyordu.
Gözlerim kararmıştı, tüm sinirimle yüzüne tükürdüm. "Geber." dedim ince sesimle.
Sakince yüzünü elinin tersiyle sildi.
Bu sakinliğin altında bir fırtına koptuğunu anlamak zor değildi. Yinede yaptığım şeyden pişman değildim.
"Bunu ödeyeceksin çakma prenses."
Kollarımdan sıkıca tuttu ve beni oturduğum tekli koltuktan ayırıp, az önce oturduğu büyük koltuğa yatırdı.
"Çok kaşındın sen."
üzerime çıktıktan sonra  başımın üstünde bileklerimden tek eliyle tuttu.
Bacakları bacaklarıma değiyordu.
Boynumu emmeye ve ısırmaya başladığında.
Sesim oldukça kısık çıkmaya başlamıştı. "Hayır...yapma."
Benden yüz kat daha güçlüydü, her ne kadar çırpınsamda kurtulamıyordum.
Boşta kalan eliyle ince belimi kavradı ve soğuk teni karşısında kıvrandım.
O an , tüm yaşadıklarımı düşünmeye başladım. Babamla yaptığım inatlaşmalar....ona inat işe başlamam....kaçırılmam....zümrüt yeşili gözler....
Bunların hepsi benim inatçılığım ve sivri dilim yüzünden başıma geliyordu. 
Babam haklıydı, başımı her daim belaya sokmayı başarıyordum. 
Annem ise benim bu halde olduğumu görse hayal kırıklığına uğrardı.
Belki de benden soğurdu ve beni doğurduğuna pişman olurdu...
Gözümden bir damla akarken, kısık sesle
"....affet beni anne." diye fısıldadım.
Bora'nın aniden durduğunu fark etmemle, bilincim kapandı.

Güneş KızımWhere stories live. Discover now