Ofis

57.7K 1.3K 116
                                    

İlkbahar veya bir diğer adıyla ilkyaz; mevsiminde hava ne çok soğuk olur, ne de çok sıcak. Bunun tam tersine; ılık bir hava olur. İlkbahar mevsiminde; ağaçlar çiçek açar, kuşlar cıvıldar ve doğa daha birçok güzelliklere kapısını açar. Bu mevsimi, genellikle çoğu kişinin sevdiği bir mevsimdir. Çünkü ilkbahar mevsiminin hem havası güzeldir, hem de doğa birçok güzelliğe bürünür. İlkbahar mevsiminde; doğa en güzel giysilerini giyer ve kendisini süsler. Papatyalar ilkbaharın habercisidirler. Örneğin eğer; doğada veya dışarıda, kısacası çevrenizde herhangi bir yerde gezerken papatya görürseniz anlamalısınız ki; ya ilkbahar mevsimi gelmiş, ya da ilkbahar mevsiminin gelmesine çok az bir süre kalmış. İlkbahar mevsiminde insanlar parklara gider, doğaya çıkar ve yürüyüş yapar. İlkbahar mevsimi işte bu yüzden çok güzel bir mevsimdir.

Bu yıl değildi. Zengin bir iş adamı olan babam, Umut Arslan, Okulu bitirmemle beraber beni işlerini büyütmek adına Holding sahibi arkadaşının oğluna vermeyi planlamıştı. Bense buna asla razı olmayacağımı söylemiştim.
"Madem öyle, benden kuruş alamazsın!" dediğinde ondan nefret etmiştim. Sırf istediği adamla evlenmedim diye, alışık olduğum hayatı benden almıştı. Yatlar, katlar, mücevherler ve marka giysilerime veda etmek zorunda kalmıştım. Fakat tanımadığım bir adamla evlenmektense, kendi ayaklarımın üzerine durmayı tercih ediyordum.
"Sen ne zaman aklını başına toplar, evlenmeye razı olursun o zaman eski hayatına kavuşacaksın." Son sözleri bunlardı. Üzerinden bir ay geçtiğinde, Sevda'nın evinde kalıyor. Onun giysilerini ödünç alıp evi kirayı ödemesine yardım ediyordum. Çalıştığı barda eleman aranınca, hemen kabul etmiş ve işe başlamıştım.
Annem, beni doğururken hayatını kaybetmişti. O hayatta olsa böyle bir şeye asla razı olmazdı ve beni kanatları altına alırdı....
Ama o bile beni bekleyen hayatın bu olduğunu asla tahmin edemezdi.

Gece kulübünden çıktığımda , Durakta bekleyen  otobüse koştum. Akbil basıp oturacak yer bulduğumda , camdan dışarıya baktım. Ordaydı , yeşil gözleriyle bana bakıyordu. Deniz yeşili gözleriyle duygudan yoksundu ve düzgünce ütülenmiş beyaz gömleğine kan bulaşmıştı.

Oradan kaçmak ne kadar doğruydu bilmiyorum.  Bodrum kattaki adam belki de ölmüştü.  Karakola gitmem ve ifade vermem gerekiyordu. Doğru olan buydu.

Karakola geldiğimde otobüsten indim .  İndiğim anda havanın verdiği esintiyle içim ürperdi. Rüzgar, Rapunzelinkinden farkı olmayan saçlarımı dağıtıyordu. İzleniyormuş gibi hissediyorum.

Aceleden telefonumun bulunduğu çantamı  kulüpte unutmuşum. Babam bana ulaşamazsa ne kadar endişelenir... Bu işten bir an önce kurtulmam gerekiyor. İçeri girip karşıma çıkan ilk polisten yardım istedim. İfademi almak için beni bir yere oturtup su getirdi. Teşekkür ettikten sonra  anlatmaya başladım.

"Bu gece işimde ilk günümdü. Ben....üstüme içki döküldü ve ben... "
"Sakin olun. Artık güvendesiniz. Lütfen olayı anlatın."
Memur Bey çok kibar ve anlayışlı gözüküyordu. Bunun karşısında minnettardım. Derin bir nefes alıp anlatmaya devam ettim.
"Üstümü değiştirmek için bodrum kattaki giyinme odasına gittim, sonra onu gördüm. O gece şarkı söylemeye gelen çocuğu öldüresiye dövüyordu...yanında da bir kaç adam vardı."
Önündeki bilgisayara söylediklerimi yazıyor bir yandan da kahvesini yudumluyordu.
"Şu adam neye benziyordu peki?"
avuçlarım kaşınmaya başlamıştı.
"....Onun yeşil gözleri , siyah dalgalı saçları vardı. Boyu 1'90 yakındı ve bir eli dövme kaplıydı."
Bıyığını kaşımaya başladı, düşünceli gözüküyordu. Kahvesinden bir yudum daha alıp elime bir kağıt tutuşturdu.
"Buyurun, ifadenizi imzalayın ve  gece kulübünün adresini yazın. Oraya bir ekip gönderip söylediklerinizi doğrulamamız gerekiyor."
Titreyerek bana uzattığı dolma kalemi tuttum.
Kağıda Adımı soyadımı adresimi ve gece kulübünün adresini yazdıktan sonra...İmza atılacak kısma geldim.
"İyi akşamlar Memur Bey."
Ellerimin buz kesmesiyle imza atamadan kalemi yere düşürdüm. Bu ses onundu...Beni buraya kadar takip etmişti. Fakat burada bana hiç bir şey yapamazdı değil mi?
Dehşet dolu bakışlarımı ona kitlediğimde , onun da bana baktığını gördüm.  Yoluna çıkan bir çakıl taşıymışım gibi bakıyordu. Küçümseyici ve bir o kadar da soğuktu.
Memur bey masasından kalkıp önünü ilikledi
"Bora Bey! İyi akşamlar efendim bir sorun mu vardı?"
Ağzım açık kalmıştı , yanlış yere mi geldim diye etrafıma bakındım. Duvardaki KARAKOL yazısını gördüğümde tekrar Memura baktım,  oturduğum yerden kalkıp "Buydu işte! Bahsettiğim adam.."
Ofiste sessizlik olmuştu, çoğu çalışan durup bizi izliyordu. İfademi alan polis yutkunarak bana acı dolu gözlerle bakıyordu.
"Neden öyle bakıyorsunuz yakalasanıza!" 
"Bora Bey, bu hanımefendi birini öldürmeye çalıştığınızı söylüyor. Az önce ifadesini aldık dilerseniz okuyabilirsiniz." 
Polis az önce doldurduğum formu adama uzattı.
Yaşananlar beni şoka sokmuştu. Nasıl olurda kişisel bilgilerimi bir katile verebilmişti?
Yazdıklarımı okuduktan sonra , Samimiyetsiz bir kahkaha attı.
"Sanırım  kafası karışmış."
"Ne gördüğümü iyi biliyorum. Seni mafya bozuntusu!"
Yanımdaki polis eliyle ağzını kapattı. Yüzündeki şok ve korku ifadesi ,zaten az olan özgüvenimi yerle bir etti.
Kusura bakmayın. Nişanlımın aklı bu aralar pek yerinde değil. "
Polisin yüzüne bir gülümseme yerleşti. "Nişanlınız demek! Emniyet olarak güzel haberlerinizi bekliyorduk. " Sonra yanımıza gelip el sıkıştılar.
Kamera şakası olup olmadığını merak ediyordum. Beni nişanlısı olarak tanıttığına mı yoksa polisin tebrik dilemek için adamın elini sıkmasına mı şaşırmalıyım bilmiyorum. Karakola gelmekle büyük bir hata yapmıştım.
"Yalan söylüyor! Ben bu adamı tanımıyorum."
"Hadi ama bebeğim , bana kızgın olduğunu biliyorum. Nehir şaka yapmayı çok severde."
Ağır kolunu omzuma geçirdi ve kaçmamam için sıkıca tuttu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hareket bile edemiyorum.
"Tanışma yıl dönümümüzü unuttum diye beni cezalandırmak istiyor. Kadınlar işte."
O gülmeye başladığında polisler de gülmeye başladı. Sinirden ağlamaya başlayacaktım. Onlar gülerken kulağıma eğilip kısık sesle
"Sessiz ol , aileni düşün." Gözlerimin dolmasıyla bir yaş yanaklarımdan aktı.
"Sorun değil Bora Bey olur böyle şeyler."
"Hadi hayatım. Şoför seni bırakacak, bizde Memur Beyle bir kahve içelim."
Memur Bey tekrardan yakasını düzeltip gergin hareketlerle "Tabii ki buyurun." dedi.
Onlar başka bir ofise girdiklerinde , Sağdaki koruması sırtımdan ittirerek çıkışa doğru yürümeye başladı . Yaşadıklarıma inanamıyorum. Resmen polisler beni umursamamıştı. Bora Bey anlaşılan ismi buydu. Neden herkes ondan bu kadar korkuyordu. Bardaki adam bile ses çıkaramamıştı. Kimdi bu adamlar ? Ben neye bulaşmıştım? Daha da kötüsü ,bu adam ailemi biliyordu. Sırf bu yüzden sessiz kalmıştım. Gerçi kalmadığım zaman da pek bir şey değişmemişti...
Beni dışarı çıkartan adam kirli sakallı, hafif kel ve sert görünüşlü biriydi. "Beni nereye götüreceksin?" sessizliğini korudu. Siyah bir Mercedes'in ışıkları yandı
"Beni o arabaya bindiremezsin!"
kaçmaya çalışacağım sırada iki omuzumdan tutup arka koltuğa girmem için başımdan içeriye doğru ittirdi.
"Binmeyeceğim hayır!" Arabaya bindiğimde kapı kollarını zorlayıp açmaya çalıştım. Kitliydi. Camlara vurup yardım istemeye çalıştım ama camlar dışarıdan içeriyi göstermeyecek şekilde karartılmıştı. Şoför , sürücü koltuğuna oturdu,
"Beni nereye götürüyorsun? Öldürecek misin?!"
Ön aynadan bana baktı "Bora Bey sizi canlı tutmamı söyledi."
Yüzüme sahte bir gülümseme koyup kinaye ile "Ne merhametli bir adam." dediğimde yola odaklandı.
"Yaşamama izin verdiyse gitmeme de bir şey demeyecektir. Bak hemen şurada otobüs durağı var. Siz hiç zahmet etmeyin ben evime gidebilirim."
Beni asla dinlemiyordu. Sinirle koltukları tekmelemeye , camlara vurmaya başladım. Bileğimi çok sert çarptığımda acıyla inledim. "ah...bu acıttı."
Bitmek bilmeyen bu yol boyunca adama, ya beni bırakması için yalvardım ya da arabaya türlü türlü zararlar verdim. En sonunda da uyuyakalmıştım.
Dürtülerek uyandırıldığımda , yarı uyanık halde arabadan indim.
Burası lüks bir rezidanstı, etrafta silahlı korumalar , otoparkta da pahalı marka arabalar vardı.
Şöför arabanın içine bakıp, çizdiğim camları ; tekmelediğim için ayak izlerimin çıktığı koltukları gördüğünde bir küfür savurup bana baktı.
Dilimi çıkartıp karşılık verdiğimde , küfür etmeyi bıraktı ve gözlerini devirdi.
"Yürü hadi."
-
Lüks ve büyük rezidansın ışıltılı avizeleri ve karanlık adamları arasında yardım istemediğim tek kişiyi bile bırakmadan asansöre bindirildim.
Tabiki kimse bana yardım etmeyecekti.
Asansördeki mümkün olan en yüksek kata bastıktan sonra saatini kontrol etti.
Göz ucuyla baktığımda, sabaha karşı 3 olduğunu gördüm. Babam kim bilir nasıl endişelenmiştir.
"Adın ne?"
diye sordum yanımdakine. Çünkü ona artık Şoför, koruma ya da şu adam diye hitap etmekten sıkılmıştım.
Cevap vermedi.
"Söylemeyecek misin? Tamam. Öyleyse kafandan bir isim at ve onu söyle ki sana düzgünce hitap edebileyim."
Garipmişim gibi bakıyordu ve sabır diledi. Asansör bir kaç kat daha çıktığında
"Söylemeyecek misin gerçekten?"
Şirin gözükmeye çalışarak dudaklarımı büzdüm. Gözlerini devirdi
"Cihan." dedi soğuk bir tavırla. Pes etmesi karşısında sırıttım.
"Cihan Bey , lütfen gitmeme izin verin."
-
En yüksek kata ulaştık.
Karşıma uzun lacivert bir koridor çıktığında az önce kadar rahat değildim.
Cihan Bey asansörden çıktığında orda beklemeye devam ettim. Etrafı inceliyor, başıma ne geleceğini kestirmeye çalışıyordum.
Kolumdan sıkıca tutup beni çıkardı.
Burası binanın geri kalanına benzemiyordu. Ne ışıl ışıl avizeler , ne de adamlar vardı.
Sessizdi ve soğuktu.
Koridorun sonundaki kapıda gümüş renkte 'OFİS' yazısı yazılmıştı.
Oraya doğru yürüyorduk.
İçeri girdik.
Burası da koridor kadar soğuktu ama manzarası çok güzeldi. Bütün şehir ayaklar altındaydı. Odanın içinde ise deri koltuk , ofis masası ve duvar boyu uzanan bir kitaplık vardı.
Kitaplığın ortasına yerleştirilmiş şömine dikkatimi çekmişti.
Yanmasını ve içimi ısıtmasını isterdim.
"Patron gelene kadar burada bekleyeceksin."
Gözlerimi manzaradan ayırdım.
"En azından lobide beklesem...Burası çok soğuk."
Üstümde hala iş kıyafetlerim vardı. Kabul güzel görünüyorum ama beni soğuktan koruyacağını hiç sanmıyorum.
"Lobide iki dakikadan fazla dayanamazsın."
Neden böyle dediğini anlamamıştım. Lobi sıcak ve ışıl ışıldı. Sorgulamayacaktım.
Kapıyı kitlemek için cebinden anahtar çıkardığında , panikle
"Hayır bekle!" Diyip koştum.
Yetişememiştim.
Aniden kapatıp kilitlemişti.
Kapıya vurup tekmelemeye başladım.
"Çıkar beni! Cihan Bey lütfen!"
Beş dakika boyunca bağırmaya ve vurmaya devam ettim. O gitmişti.
Beni burada bırakmıştı. Acımasız adam!
Ama onun da emir kulu olduğunu biliyorum. Bunları yaptıran Bora Bey. Bey dememi bile hak etmiyor. Sadece BORA.
Başıma gelenlerin siniriyle kapıya son kez bir tekme attım. Artık canım acımaya, ellerim kızarmaya ve ses tellerim kısalmaya başlamıştı. Pes ediyorum.
Babam elbet yokluğumdan şüphelenip beni arayacaktır.
O zamana kadar bu manyaklar beni öldürmezse, ya da burada soğuktan donmazsam , Aileme kavuşacağım. Bir çıkış illaki vardır diyerek etrafı karıştırma başladım. Çalışma masasının çekmecelerine baktım. Bir kaç belge ve dosyadan başka bir şey yoktu.
Belgelerin hepsi ticari belgelerdi. Yerlerine koyduktan sonra umutsuzca deri koltuğa oturdum. Saat muhtemelen üç buçuk olmuştu. Birden esnemeye, Göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Hayır Nehir sakın uyuma! Ya odaya biri girip bana zarar verirse? Uyumamalıyım....hayır....
-
Birinin yanağımı okşamasıyla gözlerimi araladım. Hava hala karanlıktı.
Karşımda bir adam dikilmiş, sırıtarak beni izliyordu. Fakat bu Bora değildi. Lobide gördüğüm adamlara benziyordu, Siyah takım elbiseliydi.
"Uyandın mı güzellik?"
Diye sorduğunda aninden oturur pozisyona geçtim.
"Sen de kimsin? Ne istiyorsun?"
"Lobide yardım istiyordun. Bende yardıma geldim."
Sonunda biri bana yardım edecekti!
"Teşekkürler. Beni buradan çıkarır mısın? Lütfen?"
Yanıma oturdu ve beni baştan aşağı süzdü.
"Çok güzelsin."
saçlarıma dokunduğunda yana doğru kaydım. Ama karşılık olarak bana iyice yaklaşmıştı.
"Seni çıkaracağım. Ama önce.."
cümlesini tamamlamadı. Çenemi sıkıp kendine yaklaştırdığında adamın ne planladığını nihayet anladım. Ne kadar da safım!
Ayağa kalkıp çabasını sonlandırdım. Ondan iyice uzaklaşıp kapının yanına gittim.
"Benden kaçabileceğini mi sanıyorsun?"
O da kalkıp yanıma yaklaşmaya başladığında kapı kolunu tekrar zorladım. Hala kilitliydi.
Cebinden anahtarı çıkarıp havada tuttu. "Bunu istiyorsan önce tadını tattırmalısın."
"Öyle bir şey olmayacak. Uzak dur benden." dedim
Anahtarı tekrar cebine koydu. Kollarımdan tutup duvara yaslanmamı sağladı. Ne kadar çırpınsam da kurtulamıyordum. "Bırak!"
Boynumu öpmeye , saçlarımı koklamaya başladı. "Amma hırçınmışsın."
Kemerini çözmeye başladığını fark ettim ve daha çok bağırdım. "Kes sesini." ağzımı kapatıp duvara iyice yasladı.
Yolun sonuna geldiğimi düşünüyordum. Bu sefer bitmişti....
-
(Discord sunucumuza profilimdeki linkten katılabilirsini. Hepinizi bekliyorum.)

Güneş KızımWhere stories live. Discover now