39

2.7K 357 552
                                    

Selamlaaar, nasılsınız?

İlk defa bu kadar uzun süre ayrı kaldım hem sizden hem de oxytocinden🥺 Sizi de kitabımı da çoook özlemişimmmm. Umarım siz de oxytocini özlemişsinizdir. Hatta unutmuş olmanızdan korkarak geldim😔 Artık adım adım finale doğru gidiyoruz. Attığımız düğümleri çözmeye başlayacağız gelecek bölümlerde ve sanırım bir ya da iki bölüm daha dolu dolu yoonmin okuyamayacağız ama kurgunun da bir gidişatı var ve bunların yazılıp çizilmesi gerekiyordu. Hiçbir şey oldu bittiye gelsin istemiyorum. Bu kurguyu hakkıyla yazıp finale ulaştırabilirse  uzun süre sonra ilk kez rahat bir uyku uyuyacağım hatta dkfjfjfj

Şu çetrefilli bölümleri bir geçelim yoonmine de bebişe doyacağız söz🫶🏻

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum merakla💓

Keyifli okumalar öptümmmm

***


39. Bölüm: "En fazla koyunu fark edilmeyen kurtlar yer."


Jungkook hayatı boyunca hep doğru olduğuna inandığı şeyi yapmıştı.

Bir omega olarak ailesindeki ve toplumdaki konumunu kolay kolay kabullenmeyip istediklerini elde edebilmek için mücadele ederken, şirketlerindeki pozisyonunu yükseltmek için öz babasıyla pazarlık masasına otururken ya da senatörle nişanlanırken bile doğru şeyi yaptığını düşünmüştü. Doğrunun ne olduğuna dair büyük ve felsefik düşünceleri yoktu elbette ama kendi iyiliği ile ailesinin diğer fertlerinin iyiliği arasında bir denge oluşturarak mantıklı adımlar attığına emindi. Ne de olsa o, gerçek aşka ya da beyaz atlı prenslere inanan bir omega değildi. Değer verdiği tek şey işiydi ve en tepeye yükselebilmek için ödemesi gereken bedel babasının iki dudağının arasından döküldüğü anda kabul etmişti. Mantık evliliği yapmak, ailesi istiyor diye ülkenin önde gelen siyasetçilerinden biriyle evlenmek onun için sorun değildi. Jungkook yeni hayatına ve senatörün nişanlısı olmasının getirdiği sorumluluklara kolayca ayak uydurmuş, bir kez daha hem kendisini hem de ailesini tatmin ederek en doğru kararı vermişti. Tam olarak inandığı şey buydu ve uzun bir süre boyunca da bu olmuştu.

Ta ki Kim Taehyung'u görene kadar.

Onu gördükten sonra ise tek bir ezginin bile çalınmadığı ıssız ve sessiz kalbinde şarkılar söylenmiş, aşk denen illet bir şenlik başlatıvermişti Jungkook'a sormadan.

İlk görüşte aşk çoğu zaman mantığını ön planda tutan Jungkook için uçarı bir masaldan ibaret olsa da Taehyung ile ortak bir arkadaşlarının düğünün de tanışıp uzun uzun sohbet ettikleri akşam evine, odasına döndüğünde gümbür gümbür atan kalbinin sesi onu bile korkutmuştu. Aşk vardı, gerçekti ve en olmaması gereken zamanda Jungkook'un yolunu keserek zehirli bir sarmaşık gibi sarıp sarmalamıştı yüreğini. Yapmam dediği şeyleri yapmaya da tam olarak böyle başlamıştı.

"Jungkook," diye seslendi Taehyung duvarın öteki tarafından ve omegayı daldığı derin düşüncelerden kolayca sıyırdı. "İyi misin?"

Sanki içinde boğulduğum karanlık içine doğmuş gibi diye düşündü Jungkook ama Taehyung bir kez daha ağzını açıp da "feromonların çok karışık." dediğinde bunun asıl nedenini anladı. Tabii ya! İkisinin de içtiği bastırıcıların etkisi çoktan geçmişti ve senatörün onları tıktığı hücrelerde etrafa kokularını yayıp duruyorlardı. Jungkook, Taehyung'un duvarın ardında yaydığı amber kokusunu rahatlıkla ciğerlerine doldurabiliyordu ve bu bir ilkti.

Çok güzel, diye mırıldandı kurdu yorgunca ve Jungkook ona hak verdi.

Daha önce birkaç kez belli belirsiz bununa çalındığı olmuştu Taehyung'un feromanlarını ama şimdi, burada, esir tutulduğu yerde özgürce soluyabiliyordu kokusunu. Tanrı açıkça alay ediyor olmalıydı onlarla ya da yalnızca kaderin cilvesiydi.

oxytocin : yoonminWhere stories live. Discover now