3

5.9K 701 609
                                    

Selaaaam, nasılsınız bakalım? Bol bol oy ve yorum görürsem çabucak yazarım yeni bölümü. Bilginizeee💛

3. Bölüm: "Her şey her zaman göründüğü gibi değildir. "

Davetin verildiği Changdeokgung Sarayı'nın bahçesini kiraz ağaçlarının dallarına asılan küçük lambalar aydınlatıyordu yalnızca. Sarayın arka tarafında kalan gizli bahçeye kadar sessizlik içinde yürüdüm. Jimin, ortalarda görünmüyordu. Belki de davetten erken ayrılmıştı ve ben onu arayarak boşa kürek çekiyordum ama kurdum buralarda bir yerde olduğunu fısıldarken tapınak ve köşklerin yanından geçerek koi balıklarının yüzdüğü süs havuzuna ulaştım.

Hava oldukça soğuktu ve Jimin'in üzerinde sadece bu tarz saray davetlerinde tercih ettiği modern hanboklardan biri vardı. Bu da kurdumun omeganın üşüyor olabileceğiyle ilgili durmadan söylenmesi demekti. Onu bulup kollarımın arasında ısıtmam için ruhumu parçalıyordu adeta.

Ceketimin cebinden sigara paketimi çıkarırken iç geçirdim. Onu bulduğumda ne yapacağımı bile bilmiyordum ama yalnız kalma fırsatını kaçıramayacağım da ortadaydı. Aylardır süren ve kaçamak bakışmalardan öteye gitmeden bu garip durumdan sıkılmıştım. Benimle konuşmasını istiyordum. Benimle konuşurken dudaklarını nasıl kullanacağını, yüzünde nasıl bir ifade olacağını ya da nasıl bir ruh haline bürüneceğini merak ediyordum.

Delici bakışları kadar sivri olacak mıydı cümleleri? Hayatımda gördüğüm en güzel gözlere sahipti ve aramızdaki mesafe iki adımı geçmezken de kahverenginin en yumuşak tonlarını barındıran irislerini doyasıya izlemek istiyordum. Saklayamadığı öfkesini gözlerinden okumak istiyordum. Her şeyine bayıldığım gibi öfkesine de bayılıyordum çünkü. Beni harekete geçiriyordu. İçimi ateşe veriyor, ona duyduğum ilgiyi durmadan kamçılıyordu.

Parmaklarımın arasında duran sigaradan derin bir nefes daha çektiğimde kurdum huzursuzlanmaya başladı. Son günlerde beni çok zorluyordu. Bastırıcı kullanmayı tercih etmediğim için kurdumla baş etmeyi öğrenmiştim. Olur olmadık yerlerde feromon yaymamayı ya da ilkel güdülerimi zapt etmeyi de. Çok kolay olmamıştı ama banliyölerde geçen yıllar bana pek çok şey kazandırmıştı ve çelik gibi sağlam bir iradeye sahip olmak da bunlardan biriydi.

Seul'e gelirken oyunu kuralına göre oynayacağıma dair kendime ve Yeonjun'a bir söz vermiştim ama kim ne derse desin sırf hükümet öyle istiyor diye kurduma eziyet çektirecek değildim. İşte tam da bu yüzden kurdumla mükemmel bir uyumumuz vardı. Bu zamana kadar beni hiç yanıltmamıştı ve şimdi de bir şeylerin yolunda gitmediğini anlatmak istercesine içimi öyle büyük bir huzursuzlukla doldurmuştu ki bir küfür kaçtı dudaklarımın arasından.

"Bir gün bile huzur yok mu?" Diye mırıldandım kendi kendime. Sigaram dudaklarımın arasından sarkmaya devam ederken ellerim ceplerimde, süs havuzunun yanından geçtim ve tapınağın arkasına doğru yürümeye başladım kurdumun yönlendirmelerine kulak vererek.

Hava gerçekten de dondurucuydu. Üzerimdeki ısmarlama takımın ceketi beni soğuktan korumaya yetmezken kurdum tekrar huysuzlanarak soğuk havanın etkilediği tek kişi olmadığımı mırıldandı. Bahçede biri daha vardı. Alfanın bu denli endişelenmesine ve onu sarıp sarmalamak için yerinde dört sönmesini neden olacak biri. Jimin'den başkası olamazdı. Adımlarımı hızlandırdım ve artık iyiden iyiye duymaya başladığım kısık sesli konuşmalara kulak kabartarak yürümeye devam ettim.

"Hayır!" Diyordu Jimin'in yumuşak sesi. "Lütfen... kendinde değilsin." Sonra başka biri daha konuştu. İrrite edici bir ses tonuyla kelimeleri yuvarlayarak bir şeyler mırıldanıyordu. Jimin bir kez daha, "Lütfen," dediğinde görüş açıma girmişti bile.

oxytocin : yoonminWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu