23

4.5K 478 691
                                    

Selaaaam, nasılsınız bakalım?

Yazarken çok eğlendiğim bir bölüm oldu. Umarım siz de keyif alırsınız. Yavaş yavaş kurgumuz hareketleniyor. Bir şeyleri oldu bittiye getirmek istemediğim için detaylıca, sindire sindire geçmek istiyorum bazı olayları ve dönemleri. Umarım sıkılmıyorsunuzdur. Yorumlarınızı merakla bekliyorum.

Kendinize iyi bakın🤍

Bu bölüm @writtenalone 'a adanmıştır🌸

***

23. Bölüm: Jimin'le görüşmeni yasaklıyorum.

Yeonjun'dan sabah erkenden toplantı odasında olmam gerektiğine ve bu sefer geç kalma lüksümün olmadığına dair zehir zemberek bir mail aldığım günün sabahı omegamı sıcak yatağımızda bırakarak erkenden kalkmış, hazırlandıktan sonra ise bir fincan kahve içmek için alt kattaki mutfağa inmiştim. Hava yeni yeni aydınlanıyordu ve etraf fazlasıyla sessizdi. Yatılı çalışanlar bahçedeki müştemilatta kaldığı için koca evde benle Jimin'den başka kimse yoktu ve rüyasız, huzurlu uykusuna devam ettiğini hissedebiliyordum. Dün gece çok geç bir saatte uyuduğumuz için olsa gerek benimle birlikte uyanıp, her sabah yaptığı gibi ben hazırlanırken peşimde dolanmaya başlayamamıştı. Jimin'den böyle bir beklentim yoktu elbette ama o, küçük bir ördek yavrusu gibi peşime takılıp kravatımı bağlamayı, ceketimi giyinmeme yardımcı olmayı ya da bir şeyler atıştırmamı sağladıktan sonra beni kapıdan yolcu ederken yanağıma bir öpücük kondurup şans dilemeyi kendine görev edinmişti.

Ada tezgahın üzerine porselen bir fincan çıkarıp cam demlikteki filtre kahveyi doldururken dudaklarımda beliren minik gülümsemeye engel olamadım. Her ne kadar uykusunu yarım bırakmasını ve yorulmasını istemesem de benimle bu şekilde ilgilenmesinin hoşuma gitmediğini söyleyemezdim. Onu evde bırakıp gitmek çok zordu. İşe döneli neredeyse bir ay olmuştu ama hala Jimin'den ayrı kalmaya alışamamıştım. İlk zamanlar birkaç kez yolu yarılamışken sırf onu öpme ve kollarımın arasına alarak sıkıca sarılma isteğime karşı koyamadığım için şoföre geri dönmesini söyleyerek soluğu yanında aldığım bile olmuştu.

Eh, Jimin'in fazlasıyla hoşuma gidiyordu bu hallerim. Yaratılışımız gereği mühürlü eşinden ayrı kalmanın en çok omegaları zorlayacağı söylenirdi ama Jimin'in benim aksine ayrı kaldığımız saatlerle ilgili bir sıkıntısı yok gibi duruyordu. Gün içinde onu arayıp öğle arasında yanıma gelmesi için neredeyse yalvardığım telefon görüşmeleri bile umrunda değildi. Tüm gününü evin işlerine ayırıyor, vakıf ve hayır kurumlarındaki görevlerine devam ediyor ve ufak boşluklarını da ailesiyle görüşerek geçiriyordu. Kahya Sana bile onu benden daha çok görüyormuş gibi geliyordu ve küçük bir çocuk gibi mızmızlanmak istemesem de akşam yemeğinden sonra odamıza çekildiğimizde tam olarak bunu yapıyordum. Tabii Jimin de kıkır gülüyordu bu hallerime. Günün en sevdiğim zamanı onunla yorganın altına girip başımı karnına yaslayarak uyukladığım ve güzel omegamın da saçlarımı okşayarak gün içinde neler yaptığını anlattığı saatlerdi.

Sesinde, kokusunda, dokunuşlarında ve teninin yumuşaklığında bulmuştum huzuru. Sanki Tanrı kimsesiz geçen yıllarımın mükâfâtı olarak bir melek göndermişti bana. Jimin'in insan olduğuna inanmam mümkün değildi zira. Hiçbir insanoğlu onun kadar iyi, kusursuz ve sevgi dolu olamazdı. Elinin değdiği her yeri cennete çeviren bir melekti hiç kuşkusuz. Bahçemizdeki süs havuzuna gelen kuşları doyurmayı bile kendine dert edinecek kadar merhametliydi benim bir tanem. Tam da bu yüzden her yeni güne ona biraz daha aşık olarak uyanıyordum.

Kahvemden birkaç yudum almıştım ki Jimin'in uyandığını hissettim. Muhtemelen yatakta beni aradığı birkaç saniyenin ardından yerimde olmadığımı fark ederek heyecan ve panikle çıkmıştı yataktan. Kontrolsüzce yaydığı feromonları buradan bile hissedebiliyordum. Çok geçmeden apar topar merdivenleri indiğini duydum ve çıplak ayaklarının parke zemin üzerinde çıkardığı tok sesleri dinleyerek gelip beni bulmasını bekledim. Nerede olduğumu çok iyi biliyor olmalıydı ki hareketlerinde hiçbir tereddüt yoktu.

oxytocin : yoonminTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang