10

5.1K 639 396
                                    

Selamlaar, nasılsınız?
Nihayet tamamlayabildim bölümü. Çok fazla yaz sil yaptığım, bu zamana kadar beni en çok zorlayan bölümdü. Hala da tam olarak içine sinmiş sayılmaz ama baştan yazdıkça işler sarpa sarıyor. En iyi versiyonu olduğunu umarak yayınlıyorum.

Yorumlarınıza çok çok ihtiyacım var bu sefer😔 Desteğinizin ilhamım olduğunu unutmayın lütfen💛 kendinize iyi bakın

Geçmiş olsun dilekleriniz için de çok teşekkür ederim iyi ki varsınız 🥺💛💜

***


10. Bölüm: Benden kurtulmak istiyorsan öldürmek zorundasın.

Sun Hee ile ilk tanıştığımızda Machii'nin çetesine gireli aylar olmuştu. Çetedeki sayılı kadından biri olmasının yanı sıra o zamanlar gördüğüm en güzel en çekici omegaydı şüphesiz. Uzun boyu, kıvrımlı vücudu ve dalgalar halinde kalçalarının üzerine dökülen parlak gür saçlarıyla bir bakanın bir daha bakmasına neden olacak kadar alımlıydı. Bütün alfalar gibi benim gözüm de ondaydı elbette. Bütün boş zamanlarımı onu düşünerek geçirdiğimi söylemek yalan olmazdı ve Machii'nin beni koşturduğu bütün o işler düşünülecek olursa Sun Hee benim için uzun ve yorucu bir günün ardından gecenin bir yarısı ancak kavuşabildiğim yatağımda sahip olduğum yalancı bir düşten ibaretti. Hem Sun Hee'nin kimseye pas verdiği de yoktu. Bunu bildiğim halde bir şekilde dikkatini çekmeye çalışıyordum ki o zamanlar fazlasıyla sessiz, sakin ve içine kapanık biri olduğum düşünüldüğünde bu neredeyse imkansız gibi duruyordu.

Ama imkansız olan gerçekleşmiş, onca alfa arasından Sun Hee'nin kızgınlıklarını geçirmek için seçtiği kişi ben olmuştum. Zamanla cinsel partnerden çok daha fazlasına dönüşmüş olsak da Sun Hee'yi hiçbir zaman onu sevmemi istediği gibi sevemedim. Kurdumun ona duyduğu çekim ve ihtiyaç dışında aşk namına hiçbir şey filizlenmedi içimde ve Machii'den kurtulmaya karar verdikten sonra Yeonjun'u da yanıma alarak Gangnam'a geldiğimde sağlam bir düşman kazandığımı biliyordum.

Kim Sun Hee, habersizce çekip gitmemi ne unutacak ne de affedecek biriydi.

Yine de onu isyancıların safında görmek otuz yıllık hayatımda beni en çok şaşırtan şey olmalıydı ki ara sokakların acımasız karanlığında büyümüş biri olarak çok fazla şey görmüştüm. Sun Hee, idealleri ya da yaşadığımız dünyanın nasıl bir yer olması gerektiğine yönelik düşünceleri olan biri değildi. Hayatta önem verdiği tek şeyin para ve eğlence olduğunu onu tanıdığım süre zarfında yeterince anlamıştım. Üstelik eğlence anlayışı Itaewon'daki çeteler arasında bile sırıtacak kadar vahşet doluydu. Bir keresinde iyi bir soygundan sonra gittiğimiz barda ona içki ısmarlamak isteyen bir alfanın suratına önce kahkahalarla gülmüş, sonra da her daim yanında taşıdığı Japon işi, kocaman bıçağıyla adamın bağırsaklarını deşmişti. Zaman içinde Sun Hee'den uzaklaşmış, ona olan ilgimi gün be gün kaybetmiştim.

Şimdiyse karşımdaydı. Bana tepeden bakarken koyu kahverengi gözlerinde her daim orada olan çılgın parıltılar vardı. Başını hafifçe yana eğerek ilgisini kollarımın arasında tir tir titreyen omegaya verdiğinde ise bütün vücudumun kasıldığını hissettim. Kadere, şansa ya da eğer varlarsa Tanrı'lara sövmek için doğru zamandı. Sun Hee ile bir gün tekrar karşılaşacağımı içten içe biliyordum ama böyle bir günde, yanımda Jimin varken olacağını tahmin edemezdim. Jimin'in varlığı işimi epey zorlaştırıyordu.

Sun Hee, bir süre daha bizi izledikten sonra tek kaşını muzip bir tavırla havaya kaldırarak "dilini mi yuttun?" Dedi bana hitaben. "Selam vermek yok mu?" Sonra da sesini incelterek çocuksu bir tonlamayla devam etti konuşmaya. "Yoksa beni özlemedin mi, oppa?"

oxytocin : yoonminDonde viven las historias. Descúbrelo ahora