Eskisi Gibi

14 4 6
                                    

Bir kez daha döndüm ve alarmın çalmamasını diledim.
"E, uyuyan güzel sonunda uyandın ha?"

Gözümü açtım. Çalar saat değil. Onun yerine Lee'nin yüzüyle karşılaştım. Aniden uyandım. "İyi misin?"
Burnunun üstünde minik, sevimli gülme çizgileri belirdi. Ah, nasıl da özlemiştim onları.
"Bileklerimdeki acıyı, korkunç susuzluğu ve açlığı saymazsak, evet. Kelepçelenmeyi hep başka türlü hayal etmiştim."

Örtüyü üstümden atıp yataktan fırladım. Lee yine espri yapabiliyordu. Bundan daha iyi işaret olur muydu! "Yirmi dakika içinde krallara layık kahvaltın hazır olacak." Alelacele banyoya gittim, dişlerimi fırçalayıp mutfağa koştum.

Yarım saat sonra mutfak savaş alanına dönmüştü ama ağzına kadar dolu bir tepsiyi o pratik yemek asansörünün içine koymuştum. Tepsiyi yatağına getirdiğimde Lee biraz daha canlanmış görünüyordu. Tepsiyi yatağın boş tarafına koydum.

"Vay canına. Gerçekten de krallara layık bir kahvaltı."

"Prenslere layık desek daha iyi belki de" diye önerdim. Kızarmış ekmeğin üstüne reçel sürüp ona verdim.
Gülümsemesi biraz durgunlaşmıştı. "Biliyorsun?"
"Sanırım bilmek istediğimden daha fazlasını öğrendim" diye yanıtladım ciddiyetle.

"Yine lafı dolandırmadan doğrudan konuya giriyorsun, değil mi?" Lee kendini yukarı çekip yatak başlığına yaslandı. Elini saçlarının arasına daldırdı ve orada asılı kalınca yüzünü buruşturdu. "Seni sıkıştırmak istememiştim. En azından daha farklı hayal etmiştim."

Çaresizce yüzüne baktım. "Sen neden bahsediyorsun ya?"
"Sen ne düşünüyorsun?" diye sordu kırgın bir ifadeyle.
"Kahvaltıdan sonra anlatırım. Al, hadi ye. Hemen duşa gireceğim. Sen de duş almak ister misin? Kendin yapabilir misin, yardım edeyim mi?"

Şaşırıp haince sırıttı. "Ya evet dersem?"
Omuzlarımı silktim. "Yardım ederim o zaman.'"

Gülüşü yok oldu. "Gerçekten mi?"

"Seni şimdiye kadar kim yıkadı sanıyorsun? Hermes, FedEx ve UPS'ten hiç hayır bekleme. Onlara da iki çift lafım olacak." O üç küstah şey bir kere olsun görünebilirdi. Sonuçta Lee'yi, taksiciyle birlikte nasıl sürükleyerek getirdiğimizi gördüler.

Ama Lee bir anda utanır gibi oldu. "Sen beni soyup yıkadın mı?"

Gülmemek için kendimi zor tuttum. "Şöyle söyleyeyim, daha çirkin vücutlar hayal edebilirdim."

Yine dudak kenarları kıvrıldı ve burnunun üstünde ince çizgiler oluştu. "Kendim halledebilirim herhalde."
Yoğun bakımdaki hastaya bakan bir doktor gibi inceledim onu. "Şaşırtıcı bir hızla iyileştin, önceki gün yeryüzünden çok elf cennetine yakındın."

Özür dilermiş gibi güldü.
Anlamıştım. "Ha, tamam. Elf şeyi."
Çizgiler derinleşti, başını salladı. "Elf şeyi."

Yarım saat sonra ikimiz de yıkanıp taranmış, mutfakta, ikinci posta kızarmış jambonla yağda yumurtanın başındaydık. Lee yemeğe doyamıyordu. Duştan çıktığımda tepsi boşalmıştı.

Ona, ejderhanın anlattıklarını kısa bir özet geçtim. Son haftalarda olan her şeyi bilmek istiyordu, Ciaran'ın okulda öğretmen olarak çalıştığını duyunca fazlasıyla şaşırdı.

"Reggie seni nasıl esir alabildi?" diye sordum merakla.

"Ejderhaların da kendilerine özgü büyüleri var. Gerçi elf büyüsünü kaybetmediği sürece kimse elfleri öldüremez ama güçten düşürebilir. Kurduğu tuzaklardan birine düştüm. Bekçi Connor hazırlıksız yakalandı. Büyüsünü etkili bir şekilde kullanacak fırsatı olmadı."

PAN'IN KARANLIK KEHANETİ (2. Kitap)Where stories live. Discover now