İpuçları

15 4 3
                                    

"Hey, Felicity, duyduğuma göre yine yalnızmışsın?" dedi Jack Roberts, benimkinin yanındaki dolaba yaslanarak.

"Defol Jack. Seni ilgilendirmez" dedim huysuzca. Dünkü Fransızca dersindeki kırmızı, şiş gözlerim epeyce bir dedikodu malzemesi olmuştu. Maalesef en fazla tutulan söylenti doğru olandı: Erkek arkadaşım beni sepetlemişti. Bütün bir sabah acıyan ya da sevinen suratlarla karşılaştım.

Şansıma, en son kimle çıktığım duyulmamıştı. Güzelim Sunrise Avenue konserini düşündüm acıyla. Çekimleri. Aramalarını ve telefondaki neşeli sesini. Aniden gözlerimin dolduğunu hissettim.

"Lee, Horton Koleji'ne gelmiyor mu artık?"
Gözlerimi kırpıştırdım. "Lee? Niye gelmesin ki?"

"Belki de senin yakınında olmak istemiyordur?"

"Saçma. Babasına yardım ediyor" diyerek en bilindik yalanı tekrarladım. "İşi biter bitmez gelecek yine." Umarım. Şu an ona çok ihtiyacım vardı. Acaba elf sihri aşk acısını da üfleyerek yok edebilir miydi?
"Ah. Ama en azından onun seni terk ettiğine ben de inanmıyorum. Terk eden sendin, değil mi?"
Dolabımı kilitleyip doğruca yüzüne bakarak, “Bana bak Jack" dedim. "Birincisi Lee'yle birlikte değildim, ikincisi benim aşk hayatım seni ilgilendirmez ve üçüncüsü ne istiyorsun? Sen benimle hiç konuşmazdın."

Bir an ne yapacağını şaşırdı. Ayağının ucuyla yerdeki bir kırıntıyı sökmeye çalıştı. "Aslında, benimle sinemaya gelmek isteyip istemeyeceğini soracaktım."
  Donakaldım.

"Felicity seni düşünmeden edemiyorum. Cynthia'nın alternatif cadılar bayramı partisinden beri aklımdan çıkmıyorsun. Lütfen evet de."

  Jack Roberts yalvarırcasına bana bakıyordu. Bana! Daha altı ay önce benimle dalga geçip duruyordu ve şimdi benimle çıkmak mı istiyordu?
  "Benim Felicity Morgan olduğumu biliyorsun değil mi?" diye sordum inanamayarak.

Jack gülümsedi ve bunu yaparken dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı. Bu gülümsemeyi tanıyordum. Sadece bir şeyler elde etmeye çalıştığında böyle yapıyordu, çünkü ne kadar seksi göründüğünü çok iyi biliyordu. "Senin kim olduğunu gayet iyi biliyorum" dedi gırtlaktan gelen bir sesle ve omzumdaki bir saç demetini okşadı. "Annenin bir barı var, orada ona yardım ediyorsun hep. Cornwall'lusun. Öğretmen olmak istiyor ve bunun için çok çalışıyorsun. Bu arada tanıdığım en çekici kızlardan birisin."

Son kısmı dikkate almadım. Bir şey beni kuşkulandırmıştı çünkü. "Nereden biliyorsun bunu? Yani, öğretmen olmak istediğimi."
  Omuzlarını silkti. "Sorup öğrendim." Tuhaf bir şekil de hâlâ saçımı tutup parmaklarına doluyordu. "Ne oldu şimdi? Sinema? Yarın akşam? Seni almaya geleyim mi?"

  "Felicity bir an önce son raporun hakkında konuşmamız gerekiyor. Bu kafayla o hedeflediğin A derecesindeki notlara asla ulaşamazsın."

Ciaran bir anda yanımda bitti. Daha önce ona hiç bu kadar teşekkür borçlu olmamıştım. Jack hemen hazır ola geçti. Ciaran otoriter öğretmen tavrıyla okuldaki bütün öğrencilerin gözünü korkutmuştu.

"Hemen mi geleyim Bay Duncan?" diye sordum, belki de fazlaca hevesli.

Başını evet anlamında salladı ama o sırada Jack Roberts'a baktı.

Daha oradan ayrılmadan Ciaran'ın gözlerine bakıp düşündüm: Teşekkür! Binlerce teşekkür!

    Göz kırptı. "Hadi yine iyisin" diye mırıldandı fazla kullanılmayan koridorlardan birine girdiğimizde.
  "Ne? Richard mı aradı? Beni mi görmek istiyor?"

Ciaran'ın boynuna atılmak istedim. Ama o biraz sinirli görünüyordu. "Hayır. Richard'dan söz etmiyorum." Bana daha dikkatli baktı. "Ağladın mı yoksa?" Ve sonra kafasına dank etmiş gibi oldu. "Ah, sen gerçekten ağlamışsın. Richard Cosgrove seni sepetledi."

PAN'IN KARANLIK KEHANETİ (2. Kitap)Where stories live. Discover now