Ayna

21 4 9
                                    

Versay parkı, bahçe düzenleme sanatına dair bugüne kadar gördüğüm her şeyi aşmıştı. Her yerde çalıları budayan, yabani otları söken ya da havuzlara düşen yaprakları temizleyen bahçıvanlar vardı. Burada kesinlikle sonbahardı. Ağaçlarda ve çalılarda kalan yapraklar yoğun kırmızı ve sarılarla ışıldıyordu. Çiçekler hâlâ tüm görkemleriyle açıyordu. Yıldızpatı, ayçiçeği, yıldızçiçeği ve güz çiğdemlerinden bir deniz. Her şey rengarenk ve kusursuz düzenlenmişti. Tıpkı bir tablo gibi. Bu bahçeler mükemmeldi.

Yakınlarda vahşi bir hayvan kükremesi duyunca korkudan Madam de Tourzel'in bileğine sarıldım.
  Eğlenerek güldü. "Endişelenme. Hayvanat bahçesindeki yeni aslan. Fas kralının hediyesi." Rahat bir nefes aldım. "Ayı sandım. Burada vahşi ayılar da var, değil mi?"

Madame de Tourzel şaşkınlıkla bana baktı. "Elbette. Ayılar ve kurtlar. Ama Versay parkında değil ve hayvanat bahçesindeki parmaklıklar da oldukça güvenli. Hadi çocukları aynalı havuzun oraya götürelim. Çimenlerin üzerinde rahatça oynarlar hem de gözümüzün önünde olurlar."
  Olağanüstü huzurluydu. Buraya aynalı havuz deniyordu çünkü suyun yüzeyini karıştıracak bir çeşme yoktu. Çevresine yerleştirilmiş heykeller buz pisti gibi pürüzsüz, berrak suyun üzerine yansıyordu. Rüzgar esmediği sürece insan buranın kocaman bir ayna olduğunu sanabilirdi gerçekten de.

Çocuklar hemen, yanlarında getirdikleri ip ve çemberlerle oynamaya başladılar. Madam de Rambaud'nun bana söylediğine göre hepsi de prens veya prenses değildi.

Kraliçenin evlat edindiği bir kız çocuğu da vardı, saraylı kadınların ve başka soyluların çocukları olan diğerleri oyun arkadaşlarıydı.

"Lee FitzMor çoktandır mı yok?" diye sorup bir bardak süt uzattım ona. Bebek aramızdaki örtünün üstünde yatıyordu ve mızmızlanmaya başlamıştı.

Anlayışla göz kırptı bana. "Siz de mi onlardansınız?"
Anlamadan baktım.
"Dikkatini çekmeye ve özellikle de kalbini kazanmaya çalışanlardan" diye açıklayıp sütü bebeğe içirdi.
"Bunun için bir çeşit kulüp mu var?" diye sordum usulca.

Madam de Rambaud güldü. "Hem de nasıl. Onu bir geceden fazla alıkoyabilenler pek bir itibarlı. Diğerleriyse... Nasıl desem. Onlardan sakınmak gerek. Sarayda yenisiniz henüz. Mösyö Leander'le ilgilendiğinizi belli etmeseniz iyi olur."

"Ama onu bulup ona bir haber iletmem gerekiyor" diyerek yalan söyledim hemen. Anlaşılan nişanlısı hakkında pek fazla konuşulmamış. İlk firsatta su Polignac'la ilgili sıkıştıracaktım Lee'yi "Çok şanssızsınız matmazel. Mösyö Leander bir süre önce buradan ayrıldı. İngiltere büyükelçisinin gelişini bekledi ve sonra hemen gitti. Nereye olduğunu maalesef söyleyemiyorum size."

"Peki ya elçi? Ona sorabilir miyim?"
"Sorabilirdiniz tabii ama o kayboldu. Yer yarıldı içine girdi sanki." Madam de Rambaud'ya göre bu haber endişeden öte heyecan verici gibiydi.

  Yutkundum, tüylerim diken diken olmuştu. Sopalarla savaş eden oğlanları izlerken yüzüncü kez kendime, Lee burada olmadığı halde benim ne işimin olduğunu sordum. Nerede olabilirdi? Büyükelçi ne söylemişti acaba? Ayrıca ona ne olmuştu?

Yaklaşık iki yaşında küçük bir oğlan, kısacık tombul bacaklarıyla kararlı bir şekilde önümüzden geçip suya doğru koşmaya başladı. Yerimden firlayıp peşinden koştum. Anca havuzun kenarında yakaladım onu. Suyun yüzeyi dümdüzdü. Rengiyse daha çok yeşil. Çocuk kafasındaki başlığı çıkarıp meydan okurcasına suya attı. Akıllı velet. Ben de olsam o çirkin, rahatsız edici şeyden nefret ederdim, kafamdaki aptal başlığı onun arkasından firlatıp atmayı çok isterdim. Erkek olmasına rağmen kız gibi giydirilmişti.

PAN'IN KARANLIK KEHANETİ (2. Kitap)Where stories live. Discover now