Elfle Okulda Hayat

46 6 0
                                    

İki Hafta Önce

Lee'yi hemen fark ettim. E tabii. Boyu tüm diğer öğrencilerinkini geçmekle kalmıyor, çevresine yaydığı enerji koridordakilerin saygıyla kenara çekilmelerine de yol açıyordu.

Lee'nin çevresinde yarattığı etkiyi tamamen unutmuşum. Son üç hafta içinde birlikte o kadar çok zaman geçirmiştik ki tapılası güzelliğine karşı bağışıklık kazanmıştım. Sekizinci yüzyıla bir haftalık zorunlu gezimizden beri bütün Noel tatili boyunca neredeyse gece gündüz yapışık ikizler gibiydik. Benim açımdan her zaman istenilen bir şey olmadı bu. Elf kralı Oberon'un sarayındaki bekçilerden birini öldürmekle suçlandığımdan beri Lee bir an olsun yalnız bırakmamıştı beni. İki gün önce de kraliyet meclisini suçsuz olduğuma ikna etmek için ortadan kaybolmuştu. Tam da okulun açıldığı gün.

Böylece Noel tatilinden sonraki ilk iki gün sıramızda yalnız oturmuştum. Bugün öyle olmayacaktı. Sabah kalktığımdan beri gergindim. Lee'yi tekrar göreceğimi ve meclisin kararını öğreneceğimi bilmek kafamda başka bir düşünceye yer bırakmıyordu.

Lee'nin, çoğu kadını olağanüstü cazibesiyle etkilediği gerçeğini de kafamdan atmaya çalışıyordum. Üst sınıflardaki kızların ona nasıl tutkuyla baktıklarını görüyordum. Birinin çantası omuzundan kayıp düştü. İkisi önüne bakmadığı için gelip geçenlere çarptı. Okul güzeli Felicity Stratton dalgalı saçlarını ustaca geriye atıp göğüs dekoltesini öne çıkardı. Lee'nin çevresindeki her şeyin farkında olduğunu biliyordum ama o umursamıyordu. Sadece bana bakıyordu.

Ne utanç verici!

Herhalde herkes bizim birlikte olduğumuzu düşünüyordu. Getirdiği haberleri bu kadar merak etmesem arkamı dönüp kaçardım. Yüzündeki kocaman sırıtmayı ve inci gibi parlayan dişlerini görüyordum. Yedi metre öteden düşüncelerimi okuyabilirdi.
"Günaydın, Morgan! Bakıyorum gözün yollarda kalmış." Babacan bir tavırla, neşeyle kolunu omzuma atarken enseme dokundu.

Aynı anda ikimiz de korkuyla sıçradık. "Affedersin. Unutmuşum."

Her zaman olduğu gibi Lee bana dokunduğunda ikimize de elektrik çarpmış gibi oldu. "Vay be!" dedi yanımızda Phyllis. "Resmen kıvılcım çıktı."
"Evet, ama Felicity'yi pek etkilememiş gibi" dedi Jayden yavan bir sesle.

"Beni fena çarptı" dedi Lee, elini abartılı bir şekilde göğsüne koyarak. "Benimle tuvalete gelirsen ikna edebilirim belki seni."
Küstahlığı sınır tanımıyordu. "Orası hiç de romantik değil Lee." Ruby küçümseyerek dilini şaklattı. "Sanat odasının deposuna gitseniz daha iyi olur." Hepimiz şaşkınlıkla ona baktık. Ama ufak tefek, narin Ruby masumca gülümseyip kayıtsızca omuzlarını silkti.

"İyi fikir." İlk toparlanan Lee oldu ve elimi tuttu. Bu seferki çarpmaya aldırmayıp tutmaya devam etti ve beni de peşinden sürükledi.

Yardım beklercesine arkadaşlarıma baktım: Phyllis,

Ruby ve Corey sırıtarak, Jayden'la Nicole alnını kırıştırarak bizi izliyordu.

"Milletin içinde beni böyle çekip kuytu bir yere götüremezsin" diye itiraz edip elinden kurtulmaya çalıştım. Hiç şansım yoktu. Gücünü arttırmak için sihir kullanacağını biliyordum.

"Karşı koymazsan daha az dikkat çekici olur" dedi sakince ve elinden kurtulmak için her şeyi göze alacağımın farkında değilmiş gibi yürümeye devam etti.

Depoya geldiğimizde Lee kapıyı arkamızdan kilitledi. Ruby haklıydı: Burası romantik bir buluşma için ideal yerdi. Her tarafa renkli kâğıtlar yığılmıştı, tavandan süslü ve ışıklı şeritler sarkıyor, kocaman bir kutudan sünger ve kartonlar taşıyordu. Hatta arka duvar, kâğıttan yapılma palmiye ve ağaçlarla süslenmişti.

PAN'IN KARANLIK KEHANETİ (2. Kitap)Where stories live. Discover now