Hepsi Yalan

154 19 36
                                    

 Yorum ve oy please              

                                  < 17 >

Kime ait burası?"

Sarayın o büyük kapısından içeri girdiğimiz gibi dudaklarım şaşkınlıkla aralanmıştı. Eski ve terk edilmiş olmasına rağmen çok güzeldi. Yer yer yosunlar oluşmuş, sarayın dört bir yanında bulunan sütunlar sarmaşıklar ile dolanmış, taht yerine benzeyen yerde ağaç çıkmıştı.

"İris'in kardeşine ait burası". "Kardeşi mi var?". "Vardı ama öldü savaşta. Seni koruyordu o da" kaskatı kesildim yerimde. Dudaklarım aralanmış bakıyordum ona. Acıdı kalbim, gözlerim dolmaya başladı. "Benim için mi öldü?" Sessiz kaldı Sidelya gözlerini yere eğerken. Nutkum tutulmuştu adeta. Üzüldüm hem ona hem de kendime.

Mahvoldum öylece. "Bu, bu berbat bir şey Sidelya. Ben istemiyorum, bu gücü istemiyorum.. Ben bunlara inanmak istemiyorum" Bana doğru bir adım atması ile geriye gittim. "Yaklaşma bana, biliyorum bunlar bir rüya. Böyle saçmalık olamaz" Kalbime bir öküz oturmasına rağmen görmezden geliyordum. Gerçekti tüm bunlar ama inanmıyordum. Başım iki yana sallanırken çıkışa doğru yürümeye başladım.

Koşturdu arkamdan Sidelya. "Vera dur, dinle bir beni". "Böyle bir ses yok -" kolumdan tutulup çekilmemle onu ittim. Sırt üstü düştü ve bana baktı korkuyla "Bırak peşimi. Sen yoksun, burası yok, bana anlattıkların gerçek değil. Her şey saçmalıktan ibaret, ben sadece deliyim"

Cevap vermesini beklemeden attım kendimi hayali sarayın dışına. Nereye gidiyordum bilmiyorum. Rüzgar çoğalmıştı , uzun ve kül rengi olan saçlarım ardımdan uçuşurken ormanın bir sis bulutu gibi her adımımda kaybolduğunu gördüm. İşte dedim, uyanıyorum rüyadan. Daha hızlı yürüdüm. Bunların gerçek olmadığını biliyordum, saçlarımı bir o yana bir bu yana sallayan rüzgarın da gerçek olmadığına emindim, sadece kendim uyduruyordum tüm bunları.

Güldüm içimden. Ölmüştü benim için öyle değil mi? Kim birisi için ölürdü ki? Sadece saçmalıktı, saçmalıktan başka bir şey değildi.

"Ben saçmalık değilim Efendim" Karşımda beliren adamla durdu adımlarım. Saçlarım görüş açımı engellese de bana bakan adamı görüyordum. Üzerinde eski askerlerin kıyafetleri ile duruyordu belinde kılıç ve omuzlarında uçuşan bir pelerinle.

"Sen de rüyasın" iki yana salladı başını "Ben gerçeğim. Hatırlamıyorsunuz" Ormanı yalnızca simsiyah dumanlar çevrildi. Etrafımız dumanlarla doluydu ve ben rüyanın içinde bambaşka bir rüya görüyordum. "Hatırlamıyorum öyle mi?" Sinirle kaybolmaya yemin etmiş ormana bakarak kahkaha attım. Sanki bu alaylı halim ormanı yönetiyor gibiydi.

"Bakın bunları siz yapıyorsunuz". Başımı salladım "Evet, ben yapıyorum. Çünkü bir an önce rüyadan uyanmak istiyorum". "Rüyada değiliz". Arona benzeyen yüzünü inceledim. Aronun keskin yüzü varken o yuvarlak bir yüze sahipti. Sahi ya Aron da bir rüyaydı.

"Vera" Ve gelmişti rüyanın sahibi. Karşımda duran adam ona dönerek saygı ile ellerini önünde birleştirdi, daha çok güldüm dudaklarım kapatıp onlara elimi alayla kaldırırken. "Cidden, şaka gibi" tekrar baktım adama ama nedense bakışlarım Arona dönmüyordu, dönersem inanacakmışım gibiydim. "Majesteleri"

Adamın bana hitaben kurduğu bu cümle gülmemi kesti, sinirle baktım ona "Bu saçmalık ne zaman bitecek? Git artık rüyamdan, rahat bırak beni" Bir adım geriledi sanki bir güç onu geriye istermiş gibi "Dinleyin. Sizin için öldüm ve asla da pişman değilim. Kendinizi suçlayarak mahvetmeyin. Biliyorum tüm bunları kendinizi suçladığınız için yapıyorsunuz". Gözleri ardımda kalan bir yere değdi "Sidelya, doğruları anlatmadın mı?"

Kırmızı Donde viven las historias. Descúbrelo ahora