Ürpertici His

366 37 38
                                    

             
                                    <2>

"Tabiki bir ev bulurum sana kardeşim"

"Teşekkür ederim Murat, görüşürüz"

Kapanan telefonla derin bir nefesi ciğerlerime toplayıp yaptığım kahveyi fincana koyarak çıktım bahçeye. O güzel esinti adeta yüzümü yalayıp geçmişken masaya oturup yayıldım rahatça.

Ev bulduğumuz an taşınacaktık buradan. Murat'tan yardım istemiş annemin o korkularını gidermek için şehre gideceğimizi ona açıklamıştım. Başta şaşırmış olsa da annemi tanıdığı için tek bir kelime etmeden yardım isteğimi kabul etmişti. Kendimde yapabilirdim ama nedense kılımı kıpırdatacak halim yoktu.

Başımı büyük olan sandalyeye yaslarken anlamıştım tüm bunları. Ruhum çekiliyor gibiydi yavaş yavaş. Yaşıyor gibiydim ama yaşamıyor gibiydim de. Anlamsız bir boşluğa düşmüştü bedenim. Etrafımda olan biteni dışarıdan izleyen biri gibi izliyordum, bedenimin kontrolü elimde değildi. Kapanıyordu gözlerim, yavaşlıyordu nefesim, azalıyordu kalp atışlarım.

"Yorgunum" Tek bir cümle ile uykuya yenik düştüm.

Gözlerimi karanlıkta açtım bir an da. Etrafıma korku ile bakarken burasının bir orman olduğunu anlamış ve neden burada olduğumu anlamaya çalışmıştım. Bedenim öncekine göre güçlüydü. Dimdik duruyor ve etrafıma uykulu bakmıyordum.

Uzun zaman sonra ilk defa böyle olmak beni huzurlu hissettirmeye az da olsa yetmişken bir nefes sesi işittim ormanın derinliklerinde. Kalbim amansız bir çırpınışa düşmüşken sesin sahibini bulabilmek için etrafıma baktım. Bomboştu . Yalnızca sis ve ben vardım bu ormanın içinde. Ne bir kuş, ne bir karınca görebiliyordum koca arazide. Korkmuştum..

"Ne oluyor?" Kendi kendime kurduğum cümle beynimde yankılanan sesle birlikte yok olurken dudaklarım aralandı. "Gitme".  Kaşlarım anlamsızca çatıldı. "N-ne? Sen de kimsin?". Yalnızca tek bir cümle, gerisi yoktu. Tek bir cümle kurup kaybolmuş gibiydi. Artık ona ait bir nefes sesi dahi yoktu. Korkum artık kendini şaşkınlığa bırakmışken karanlık bir an da aydınlığa kavuşmuş ve gözlerim kapanmıştı o diyara.

"Vera". Irkilerek araladım gözlerimi. Bakışlarım anında yanımda duran anneme değerken onun kaşları derince çatıldı. "Burada böyle uyulurmu hiç? Hasta mı olmak istiyorsun?". İç çektim bu merhametine. "Özür dilerim anne, uyuya kalmışım". Bıkkın bir nefes bırakarak boş olan sandalyeye oturdu. "Bir gün beni deli edeceksin". Güldüm "Beraber delirsek ya, ne güzel olur"

Benim gibi gülerek göz devirdi ve bir an da ciddi bir hale büründü. Anlamaya çalışırken kurduğu cümle yüzümün duvara benzemesine neden oldu. "İyi misin kuzum? Bu aralar seni kötü görüyorum". Ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Ona verecek doğru bir cevabım yokken yalan da söylemek istemiyordum. "Bilmiyorum anne"

İç çektim cümlem devam ederken. "Mary Jane'nin şarkısına benziyorum". Anlamayarak bana bakması ile tebessüm ederek Mary Jane'nin - her akşam votka, rakı, şarap - şarkısını açtım. Masanın üzerinde duran telefondan gelen müzik ormana yayılırken gözlerimi gökyüzüne diktim.

'Sarhoşum ben ah
Düşünmekten
Öldüm ben ah
Hep sevmekten

Her akşam votka rakı ve şarap
İçtikçe delirir insan olur harap
Kurtar beni bundan ne olursun Ya Rab
Bitsin artık bu korkunç serap, serap!'

Tebessüm etmeye başladım deli gibi. İçimden haykırdığım tüm her şeyi bir kaç cümleye sığdıran bu şarkıcıya hayran olmuştum. Yapamadığımı yapıyor ve yüzüme vuruyordu tüm bunları.

Kırmızı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin