KURŞUN

1K 128 97
                                    

Yumruğumu sıktım. İntikam hissinin bana getirdiği gücü sonuna kadar kullanacaktım. Yumruğum alev alarak yüzüne doğru hızla ilerlediğinde ani bir hareketle kafasını çekerek kurtulmuştu. Elimi betona vurmuştum.

Bir anlık sıktığım gözlerimi ona doğru çevirdiğimde kapıya doğru koştuğunu gördüm. Lanet olsun! Şimdi kaçarsa tüm planlarım berbat olurdu!

Tam kapı kolunu açıyordu ki sert bir hamleyle boynundan tutup yere yapıştırdım.

"Nereye gittiğini zannediyorsun!"

"Bırak beni! Seni canavar!"

İsterik bir kahkaha attım. Aklıma gerçek anlamda bu oyunu bitirecek bir fikir gelmişti. En havalı şekilde!

Ellerimi iki yana açıp GMB olmamın avantajını kullandım. Ellerim alevler içinde yanıyorken Steven dişlerini ortaya çıkartarak gülmeye başlamıştı. Korkması gerekirken durumdan memnun gibiydi. Onun ayağa kalkmasıyla ellerimdeki alevler sönmüştü.

"Benim de bir GMB olduğumu unuttun galiba"

Onun güçlerimizi etkisiz hale getirebildiğini unutmuştum! Sinirimi belli etmeyerek yani en azından belli etmemeye çalışarak ona doğru bir adım attım. Güçlerim umrumda bile değildi. Yumruklarım yeterdi bana.

Karnına yumruk atmaya yeltenmiştim, son anda elimi durdurabilmişti. Yinede odağının yumruklarımda olduğunu bildiğim için boştaki kolunu döndürüp karnına dizimi vurdum. Yere düşmüştü.

Üzerine atlayacağım sırada sağa yuvarlandı ve silahlarla dolu bir yığına çarptı. Silahlar benim için tam bir dezavantaj olurdu. Üstelik güçlerimi de engelleyebiliyordu.

Elini silahlardan birine uzattığında endişeyle üzerine atladım ve yumruklarımı geçirmeye başladım.

Bir yumruk daha.

Ve bir tane daha.

Yetmiyordu. Öfkem her vuruşumda artıyordu sanki. Vurduğum parmaklarım acımaya başlamıştı.

Sonunda hareketsiz yere yattığında elimle nabzını kontrol ettim. Bayılmıştı sadece. Yüzü kan içerisinde kalmış, patlayan kaşı çatık biçimde duruyordu.

İçimde bir damla bile merhamet ya da acıma yoktu. Üstelik de bize ihanet eden birine hiç yoktu. Avucumu hafifçe kalbine vurdum ve iç organlarını yakacak alev topunu patlattım.

"Elveda Steven!"

Sakince ayağa kalkıp önümdeki bedene baktığımda kafamı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Neler oluyordu bana böyle!

Bedenim güçlendikçe kendi benliğimin kaybolduğunu fark ediyordum. Bir anda farklı birine dönüşüp asla yapamayacağım şeyleri yapıyor, saniyeler sonra eski halime dönüp yaptıklarımdan pişmanlık duyuyordum.

Zihnimin sınırlarına ulaşmıştım, güçleniyordum. Ama iyi yanımdan da ayrılmak istemiyordum. Böyle devam edersem duygusuz bir ölüm makinasından ne farkım kalırdı?

Ayağa kalkıp dışarı çıktım. Yine ifadesiz görünmeye çalışıyordum, dakikalar öncesi gibi. Sonuçta bu işe başlamıştım, bitirmem gerekiyordu. Bir an önce üs'e geri dönmeliydim.

Hızla bodrum katın koridorunu geçip merdivenlere yöneldiğimde John denen adam önümde bitmişti. Şimdi ne halt yiyecektim!?

"Müdür bey? Steven'ı gördünüz mü acaba?"

"Hayır neden?"

Konuşmak için nefes aldığında başka bir ses, konuşmamızı bölmüştü.

GMBWhere stories live. Discover now