05

3K 314 1.1K
                                    

"Katherina!"

diye bağırdım şaşkınlığımı gizleyemeyerek. Kısık çıkan sesisim arasında birkaç öksürük kaçmıştı.

"Evet ben" dedi hafif bir tebessüm ile. Bana doğru kısa bir bakış attığında şaşkınlığımın yerini heyecanım almıştı. Ne bir acı kalmıştı vücudumda ne de bir ağrı. Ona bakmak farklı bir dünyada hissettiriyordu. Bir anda sarsıldık ve içinde bulunduğumuz oda durdu. Bill endişeyle elini bana uzatmıştı.

"Hadi gidiyoruz. Orada sana her şeyi anlatırız" Elini tutarak kendimi kalkmaya zorladığımda sordum.

"Nereye gidiyoruz"

"S1'e"

"Nasıl yani! Sen bunları nereden biliyorsun!"

"Soru sorma, hadi!"

Koşuyorduk, yeniden. Bana en küçük bir açıklama bile yapmadan ilerliyorlardı. Kafam öylesine karışıktı ki canımın yandığını bile unutmuştum. Kuruyan boğazım sürekli bana işkence etse de sesimi çıkarmadan onları takip ettim. Sokaklar havanın kararmaya başlaması ile ıssızlaşmıştı. Şehir merkezinden uzaklaşınca bir çöplüğe geldik. Bill birkaç saniye soluklandıktan sonra bana döndü ve eli ile etrafı gösterdi.

"İşte geldik"

Çöp yığınlarının arasındaydık. Havadaki çürümüş koku nefesimi tutma isteği uyandırıyordu. Yüzümü buruşturarak ona baktım.

"Burası bir çöplük farkında mısın?"

Katherina bu sözüme sinirlenmiş olacak ki kaşlarını çatmıştı. Yanlış bir şey mi söylemiştim? 

"Biraz sabret zeki çocuk."

Ben onun bu sert davranışlarına bile sevgiyle bakarken o çöplüğün içerisinde birkaç adım yürüdü. Yerde tek çimen bulunan yere gitti. Ellerini toprağa dokundurarak çimenleri sıyırdı ve küçük siyah bir düğmeye 3 defa bastı. Çimenler yanlara doğru kayarak ince tuşlara yer açmıştı. Açılan bölmede çıkan elektronik ekrana birkaç sayı girdiğinde kapak metalik bir ses eşliğinde kalktı ve merdiven açılmaya başladı. Ben ise bir köşede bunları sesimi çıkartmadan izliyordum. Bill ve Katherina'nın gizli bir üs'te çalıştığı aklımın ucundan bile geçmezdi sonuçta. Daha neler görecektim kim bilir...

Ortaya çıkan merdivenlere önden Katherina sonra da Bill girdi. Bende arkalarından geçtim. Arkamızdan kapak kapanmıştı. İndiğimiz merdivenin kenarlarında ışıklar yanmaya başlayınca şaşkınlıkla etrafıma bakındım. Biz adım attıkça arkamızdaki ışıklar sönüyordu. 

Merdivenlerin sonu gelmeyecek gibiydi. Neden asansör yoktu ki?

'üşenme' diye beni tersleyen iç sesime hak verdim. Sadece biraz daha yürümeliydim değil mi? İki dakika içerisinde geniş bir alana çıkmıştık. O çöplük ile şu anda bulunduğumuz yeri kıyasladığımda dünyanın altında dünya varmış da haberimiz yokmuş sanki! İçeride onlarca insan bir o yana bir bu yana koşuyordu. Ayak seslerine konuşmalar ve gülüşmeler eşlik ediyordu. Bu devasa alanda küçük bir ayrıntı olmak tüylerimi ürpertirken üssün ne iş yaptığını iyice merak etmeye başlamıştım.

Tavanda boylu boyunca ışıklandırma olsa da yer altında olduğumuz hissini değiştirmeye yetmiyordu. Geniş bir koridor ve sol tarafımızda boylu boyunca kapılar göze çarpıyordu. İçlerinde neler barındırdıkları hakkında en ufak bir fikrim bile olmasa da en kısa sürede keşfedecektim. Kafamı çevirdiğimde hemen sağ tarafımızdaki kafeteryayı fark ettim. Önünde rengarenk masalar dizilmişti. Kafeteryadan sonra ise koridor ikiye ayrılıyordu.

Müthiş karmaşık bir yere gelmiştik!

En çok ilgimi çeken nedense havadaki garip koku olmuştu. Kötü bir koku değildi, güzel de sayılmazdı. Buraya özgüydü sanki. Başımın dönmesini umursamayarak yutkundum. Bir gün içerisinde yaşadıklarım bana fazlasıyla ağır gelmiş olmalıydı. Bill ve Katherina bu kalabalık alanda çoğunluğun tersi yönde ilerlerken içimdeki tedirginliği belli etmemeye çalışarak onları takip etmeye başladım. Merdivenlerden bir kat daha aşağıya indik. Girdiğimiz oda bir kütüphaneydi. Devasa bir kütüphane.

GMBWhere stories live. Discover now