"SENİ SEVİYORUM"

1.5K 156 236
                                    

Herkesin güvende olduğundan emin olduktan saatler sonra savaşacak gücü kalan hiç kimse kalmamıştı. Sesler kesilmişti. Savaş alanı kana bulanmıştı ve her şeyin sorumlusu bendim. Ben sadece bir katil değil, bir canavardım!

Benim de gücüm yoktu oysa. Yere yığılmamak için direniyordum. Eğer düşmezsem, kazanırdım. Ayakta kalan son kişi ben olacaktım!

Yeraltı tünellerinin girişi, paramparça olan üssün giriş katındaydı. Bir ölü gibi, paramparça olmuş üssün koridorlarında yürümeye başlamıştım. Hissiz, duygusuz, çaresiz... Neredeyse yıkılmakta olan üssü yalnızlığa terk ederek tünelin girişinden içeriye girdim.

Ardımdan büyük bir gürültü ile üssün yıkıldığını hissettiğimde dönüp arkama bakacak gücüm bile yoktu. Girişin kapanması ile bulunduğum tünel karanlığa teslim olmuştu. Nereye gittiğimi bile bilemeden yürüyordum. Yavaşca.

Saat kaç olmuştu? Ne zamandır bu tünelde yürüyordum?

Sonunda üssün yeni kapısına ulaştığımda bacaklarım beni yıkacak şekilde titremişti. Dayanmalıyım dedim kendi kendime. Kapıdan geçerek bir daha açmamak üzere kapattım geçidi.

Birkaç kişi beni görerek yanıma koştuğunda elimle uzaklaştırdım. Nasıl göründüğüm umrumda bile değildi. Bedenimin acısı, umrumda bile değildi! Biçim olarak öncekinin aynısı olan üs'te yürüdüm. Aslında babamın odası olacak odaya ilerledim. Yeniden akan göz yaşlarımın sesime yansımasına engel olarak anons yaptım.

"Tüm GMB'ler eğitim alanında toplansın"

Avuçlarımla gözlerimi sildiğimde ellerimde kurumuş kanlar yeniden ıslanmıştı. Kollarımın bile kesiklerle dolu olduğunu fark ettim. Bu halde onların karşısına çıkmam ne kadar doğruydu? Umursamadım. Herkes gibi bende oraya ilerledim. Babamın yaptığı gibi hareket ettim ve ortalarına ilerleyerek bana odaklanmış topluluğa bir açıklama yaptım.

"Adım Nicolas. Babam öldüğü için yönetimi devralıyorum. Sorusu olan!"

Korkuyla bana bakanların arasından bir kız kısılmış sesi ile konuştu.

"Bay Lucas gerçekten öldü mü?"

Titremesine engel olamayan bir sesle 'evet' dedim. Düşününce bile nefes alamıyordum. Acı çekmiyormuş gibi yapmak zordu. Çok zordu!

Fısıldaşmalar yeniden başlamıştı. Aralarından geçip tekrardan odaya geldim. Acıyordu. Kalbim daha önce hiç olmadığı kadar acıyordu. Bu zamana kadar içimde biriktirdiğim bütün göz yaşlarım yüzeye çıkmış, durmazcasına akıyordu. Sandalyeye oturup başımı ellerimin arasına aldım. Ölmek istiyordum! Yapamayacaktım ama istiyordum!

"Peki şimdi ne yapacağım?"

Buraya gelmek ile hiçbir şey bitmiyordu. Başımı, masaya koyduğum kollarımın üzerine yasladım. Nasıl bir kabus uyanınca başlayabilirdi ki?

Çalan kapıya bıkkınlıkla 'gir' dedim. Gelen Katherina'ydı. Yüzüme bakınca gözleri dehşetle büyümüştü.

"Nicolas! Sana ne oldu böyle!"

Tabi ya. Hiç bir şeyden haberi yoktu. Açıklama yapacak gücüm de yoktu. Hiçbir şeye gücüm yoktu zaten. Bedenimin her tarafında saplanan parçalar ve kurşunlar vardı. Öylesine bağışıklık geliştirmiştim ki şu anki sorunlarım arasında en basitiydi bunlar.

Bana doğru koşup ayağa kaldırmaya yeltendiğinde gülümsedim. Kendinde olmayan bir gülümsemeydi bu.

"İyiyim ben, kalkabilirim"

Canavarmışım gibi bakıyordu.

"Sanırım sana vermem gereken iyi bir haberim var ama şu an zamanı değil. Doktora görünmelisin!"

GMBWhere stories live. Discover now