1.4

1.7K 96 16
                                    

Ateş Soylu'nun bir eli kapı kolundayken kafasını bize doğru çevirdi. "Yarın bana ulaş Deniz. Orada olacağım. Eğer içiniz rahatlayacaksa tabii!" dedi ve dışarıya çıktı.

Geriye beklemek mi kalmıştı?

***

Zaman sanki bana eziyet etmek istercesine geçmemiş, sabah zor olmuştu. Güneş doğar doğmaz kalkıp duş almış, kendime çeki düzen vermiştim. Kahvaltı saatinin geldiğini belli eden o büyük saat çaldığında hızla yemek odasına doğru ilerledim. Bir yandan da üzerimdeki süveteri aşağıya çekiştirerek düzeltmeye çalışıyordum.

 Bir yandan da üzerimdeki süveteri aşağıya çekiştirerek düzeltmeye çalışıyordum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

(Aden'in giydikleri)

Yemek odasına geldiğimde masanın tam olduğunu, tam zamanında geldiğimi fark ettim. Kısık sesle "Herkese günaydın" diyerek sandalyeme oturdum.

Tabağıma aldığım kahvaltılıkları yemeye başlamıştım ki annemin sözleri ile durdum. "Asya, seninle iyisiyle kötüsüyle 11 yıl geçirdik. Ne senden kötülük görmedik diyebilirim, ne de sen bizden kötülük görmedin diyebilirim. Seni elimden geldiğince Çağan ve Çağın'dan ayırmadım ama ana yüreği işte. Eğer Soylu'lar senin gerçek ailense, onlarla gidecek misin?" sesi titriyordu, yani ağlamıştı.

"Annem, ne olursa olsun ben sana 11 yıl boyunca anne, ağabeylerime de ağabey dedim. Eğer gerçek ailem onlarsa ne yapacağım bilmiyorum ama ilk yapacağım şey hesap sormak olacak. Ve gerçekten beni isterlerse eğer gitmeyi düşünmüyorum. Sonuçta onların 17 yıldır yanlarında olan bir kızları var ve ondan vazgeçeceklerini de  sanmıyorum. Benim de sizden vazgeçmek gibi bir isteğim yok zaten. Benim ailem sizsiniz." Yemeğimi yemeye devam ettim.

Çağın ağabeyimin sesini duymamla bu sefer ona döndüm. "Gerçekten gitmez misin yani?" Kaşlarını kaldırmış, hayretle bana bakıyordu. "Dedim ya, kızlarından vazgeçeceklerini sanmam. Şu testi yaptıralım bir hayırlısıyla, sonuçlar çıktığında uzun uzun konuşuruz." dememle herkes suspus olmuş, kahvaltı bitene kadar konuşulmamıştı.

Kahvaltıdan kalktıktan sonra Deniz'i arayıp bize çağırmış, onunla aynı giyinmemiz ile onu sıkı sıkı tembihlemiştim.

Kapı çaldığında Deniz'in geldiğini bildiğim için koşar adımlarla kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda karşımda duran deniz ile sırıttım.

 Kapıyı açtığımda karşımda duran deniz ile sırıttım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

(Deniz'in giydikleri)

"Aferin, dediğim gibi giyinmişsin" Dedim ve yaklaşarak yanağına küçük bir öpücük kondurdum.  Ben Deniz ile uyumlu giyinmeye, o da beni mutlu etmeye bayılırdı. Deniz'in eli öptüğüm yanağına doğru ağır ağır ilerlerken gülümsedim.
Deniz'in arkasında duran ve bizi gülümseyerek izleyen Arda'yı fark ettiğimde ise  yutkundum.

HALA ALIŞAMAMIŞTIM.

"Hala ütüsüz gömlek giymeye devam mı ediyorsun?" diyerek gülümsemesiyle kafamı hızla kıyafetlerime çevirdim.  Küçükken ütü yapmaktan nefret ederdim ve ütüsüz giymeye alışmıştım.  Annem ne zaman kıyafetlerimi ütülese canım sıkılır, ütüsüz giymek için diretirdim.

"Evet, hala ütüsüz giyiyor Arda. Üşeniyor hala anlayacağın." Arkamdan gelen Çağın ağabeyimin sesi ile gözlerimi devirdim. Deniz,  eli hala yanağında bir şekilde gülümseyerek bana bakıyordu. Onu ne zaman öpsem böyle oluyordu zaten.

"Hadi hadi, Denizler de geldiğine göre artık hastaneye gitmeliyiz. Kim nasıl gidiyor şimdi?" diyerek çıkışa, yani yanımıza doğru yaklaşan Çağan ağabeyime cevap veren annem olmuştu.

"Asya Deniz'in motoruyla gitsin, Arda'yı da bizim arabaya alalım."

Hepimiz onaylayan mırıltılar çıkardığımızda Annem evin kapısını kilitlemiş, arabaya doğru yürümüştü. Bu hareketinin anlamı şuydu, konuşmayı bırakın da arabaya geçin, acelemiz var.

Deniz motoruna doğru yürüdüğünde ben de arkasından ilerledim. Motorun koltuğunu kaldırıp içindeki kasadan bana kendi kaskımı uzattığında kaskı kafama geçirdim ve Deniz'in motora binmesini bekledim. Deniz motora bindikten sonra da arkasına yerleşip ellerimi beline sardım. Deniz daha fazla vakit kaybetmeden hastaneye doğru ilerlediğinde kalbimin hızlandığını hissettim.

Deniz her zaman motor almak isterdi, çok küçükken bile. Hatta süpürge saplarını motor yapıp Ardayla yarışırlardı sürekli. üç sene önce kendine elektrikli bisiklet aldığında havasından geçilmiyordu resmen. 18 Yaşına geçtiğinde hemen motor ehliyeti alıp kendine bir motor almıştı. Hayallerini gerçekleştirmeye bayılıyordu.

Aslında motor ehliyetleri 16 yaşında alınıyordu ama Deniz reşit olup hem motor ehliyetini hem de motorunu beraber almak istemişti.

Hastaneye yetiştiğimizde derin bir nefes vererek indim motordan ve kaskımı çıkardım. Deniz de aynı şeyi yaptığında motorunu kilitleyip elime uzadı. Elini tuttum ve hastaneye doğru adımladık.

"Korkuyor musun?" diye sordu.

Gözlerimi ona çevirmeden "Hayır. Sadece gerginim." Cevabını verdim.

"Gerçekten mi?" diye sormasıyla kafamı ona çevirdim bu kez.

"Senden bugüne kadar hiçbir şey saklamadım Deniz. Her zaman yanımdaydın, her zaman elimi tutuyordun. Bazen seninle büyük kavgalar etsek de hep yanımdaydın. Bunlar için teşekkür ederim sana. Aile mevzusuna gelince..."  dedim ve bir nefes verdim.  "Benim ailem hep sendin. Ait olduğum limanım, huzur bulduğum kollardın. Sen benim her şeyimsin Deniz, hep öyle kalacaksın. İçindeki telaşı anlıyorum ama emin olmanı istediğim tek bir mevzu var, bırak ailemi dünya alem değişse benim sana olan tutumum değişmez. Eğer onlar gerçek ailem çıkarsa da seninle görüşmeye devam edeceğim, merak etme." dememle derin bir nefes verdi.

"Rahatladım yemin ederim." yürüdüğü yerde bir anda durdu ve  elimi bırakarak yüzümü avuçları arasına aldı. "Sen de benim her şeyimsin bir tanem. Senin üzülmeni istemiyorum, biliyorsun. Eğer içinde bulunduğun durum seni rahatsız ediyorsa söyle, hemen gidelim buradan. Ben senin gözünden düşen tek damla göz yaşına dünyayı yakarım güzel kızım. Bugüne kadar elimden ne geliyorsa yaptım, ömrüm yettiğince yapmaya da devam edeceğim emin ol." Demesiyle gülümsedim.

Telefonumun çalmasıyla hızla cebimde duran telefonuma elimi atıp telefonumu açtım. Arayan Çağın ağabeyimdi.

"Efendim ağabey?" dedim. Derin bir nefes verip cevap verdi Çağın ağabeyim, "Doktorun odasındayız, doktor Yusuf Çekiç. "  Onaylayan mırıltılar çıkartıp telefonu kapattım.

O sırada çoktan hastane danışmasına yetişmiştik. Deniz danışmadaki kadını yanına gidip doktorun yerini öğrendiğinde bacaklarım gerginlikten titriyordu.

Deniz yanıma geldiğinde elimi tuttu ve doktorun odasına doğru ilerledik.

GERGİNLİKTEN ÖLECEKTİM.

"Ellerin terliyor Aden, iyi misin?" diye soran Deniz'e hiç düşünmeden cevap verdim, "Gerginlikten öleceğim. Ne iyi olması, saçmalama." Kıkırdamasıyla kafamı ona doğru çevirdim.

"Bu kadar gerilme güzelim, sakin ol. Sadece kan alacaklar senden." Gülümsüyordu ve gülümsemesi içimin yağlarını eritecek kadar güzeldi.

Sonunda doktorun odasının önüne geldiğimizde ellerim de titremeye başlamıştı. Hızlıca kapıyı tıklatıp içeriye girdim.

İçeride duran aile sürüsüyle de yutkunmam bir oldu.

Kaç kişiydi oğlum bunlar?


***

Bölüm sonu.

Keşke biz de Deniz'in Aden'i sevdiği gibi sevilsek...

KEŞKE/ Gerçek AilemWhere stories live. Discover now