08. || elveda

580 34 2
                                    

Herkesle beraber Koçovalı bahçesinde kocaman bir sofrada yemek yiyorduk. Babam yanımda oturuyordu ve Cumali abiyle şakalaşıyordu. Sultan Anne ban her tabağım bittişinde bi porsiyon daha koydu, her ısrarıma karşı.
Mutlu bir ortamdı.
Mutluydum.

Selim abinin espirine gülüp kolamdan bir yudum aldım. Celasun karşımda oturuyordu ve onun yanında Akın vardı. Tabağım bittiğinde Sultan anne bana yenidem pilav koymaya kalktı ama bu sefer onu durdurabildim.

"Ama kızım inceciksin biraz daha ye sen."

"Biraz daha yersem çatlarım vallaha-"

Babam gülümseyip bana döndü. Gözlerinden okuyabiliyordum. Kararından hiç pişman değildi. Tam tersi, benimle ve ailesiyle geçirdiği saatlerden çok mutlu kaldı.

"Emmi vallaha ne diyim, pırlanta gibi kız yetiştirmişsin."

Saadet ablanın övgüsüne sırıtıp başımı salladım. Babam ise, beni kollarına çekip omuzumu okşadı. Bu kadar küçük bir jest ama anlamı büyüktü. Herkesin önünde bana sarıldı, benimle gurur duyduğunu ifade etti. Her Baba yapmaz.

"Ee öyle diyorsamız hemen Celasuna isteyelim Cereni-"

Yuttuğum salata parçası boğazımda kaldı Yamaç abinin söylediklerini duyunca. Babam hafifçe sırtıma vurup güldü.

"Hee oldu kardeş- Benim oğlan nolacak?"

Selim abi karışınca öksürmem daha da fenalaştı. Bunlar ne biçim konulara girdiler? Akın gülümseyerek çay bardağını elinde çevirdi ve Yamaç abinin gergin gülüşünü pek fark etmedi.
Ama ben gördüm. Gözlerime baka baka güldü, ama o sevimli gülüşlerden biri değildi bu.

"Ceren seçenek çok, söyle istemeye gelelim-"

"Cumali!"

Babam Cumali Abiyi uyarınca bende Gülüşümü bastıramadım. Hiç de evlenmeye niyetim yoktu, yani şimdi yoktu en azından.

Herkes yine ayrı sohbetlere dalınca, Celasun fırsatı ele geçirip benimle muhabbete başladı. Tatlı oğlandı aslında ama duyduğum gibi Akşınla evliydi, Akşın ölmeden önce yani.

Bunu düşününce bile tüylerim diken diken oluyordu. Sevdiğim insan, aile kurmak istediğin insan gidiyor.
Birde kendi isteğinden değil, öldürülüyor.
Tanımadığın bir el senin çiçeğini bahçenden alıp gidiyor.

"Hadi Ceren-"

Etrafıma bakınca herkesin kalktığını fark ettim. Saadet abla öbür ablalarla masadakileri kaldırıyorlardı.

"Baba yardım etseydim-"

Babam başını tamam yerine sallayınca hemen elime tabakları aldım ve mutfağa ilerledim. Saadet ablaya tabakları verdim o da onları yıkıyordu. Yine bahçeye inmek istediğimde Yamaç abi karşımda buldum.

"Oha lan-"

Hemen ağzımı elimle kapattım ama Yamaç abinin sırıtışını görünce rahatladım.

"Masada bişey kalmadı.

"Tamam o zaman ben bir bez kapıp hemen masayı sil-"

"Ceren. Az konuşalım seninle."

Yutkundum. Salak değildim. Ne konuşacağını çok iyi biliyordum. Yamaç abi beni Koçova evinin çalışma odasına geçirdi ve masanın önündeki sandalyeye işaret etti.

Yavaşça sandalyede yerimi aldım. Ellerimin titremesine engel olmaya çalışıyordum bir türlü. İçimden bu heyecana küfür edip ellerimi sonunda birleştirdim.

"Ceren çok açık konuşacağım-"

Başımı salladım ve karşımdaki adamı dinledim.

"Senin Baban seni boşu boşuna Çukurdan uzak tutmadı Ceren. Onun yaptığı, bizim yaptığımız, Akının yaptığı iş tehlikeli."

"Abi ben-"

"Bitirmedim."

Hemen susup başımla onayladım. En nefret ettiğim şeyi yaptı. Sen bitirmedin ama ben başlamadım bile. Bırak insan gibi konuşalım. Sen bişey söyle bem bişey söyleyim- Okumuş adama konuşmanın kavramı anlatmaya zorunda kalmayım lütfen.

"Güldük ettik ama seni bir daha Akınla yan yana görmeyeceğim. Sadece Akında değil- Çukurun erkeklerinden uzak duracaksın Ceren.
Kendi iyiliğin için. Babanın sözünü çiğneme."

Kelimeler boğazımda takla atıyorlardı. Ne biçim konuşuyordu bu benimle? Yerimden kalkıp ellerimle masaya tutundum.

"Yamaç abi, sana saygım sonsuz- yanlış anlama, ama Babam hariç kimse bana yasaklar koyamaz.
Sen bizi kahvede gördüğünde ne düşündün bilmiyorum-"

"Ceren Allah aşkı-"

"Yamaç abi! Bitirmedim."

Yamaç alt dudağını öne itip başını salladı ve bir el işaretiyle benim devam etmemi istedi.

"Akın yaralıydı ve ben yardım ettim. Bu kadar.
Müsaadenle."

Arkamı dönüp odadan çıktım ve kapıyı sertçe vurdum. Ellerim yine titriyordu, fakat bu sefer sinirimden. Ben bu adamı sevmiştim, gerçekten sevmiştim-

"Ceren hadi kızım ben bırakayım seni."

Babam beni düşüncelerimden gerçeğe çekti. Bahçedeydim yine. Ne ara buraya geldim?

"Yok Baba sen dinlen ben taksiyle giderim-"

Babam hemen başını hayır diye sallayıp etrafa bakındı. Kemal ile Metin abiler gitmişti bile. Kalan sadece Celasun ve Meke.

"Ben bırakayım. Emmi hem dinlenirsin hem aklın Cerende kalmaz."

Celasunun fikrine onaylayıp Babama döndüm. O da buna razı oldu ve bir dakika içinde büyük vedalaşma başladı. Sultan anneden başladım. Elini öptükten sonra beni sıkıca kollarına çekti ve yine gelmemi istedi. Kadınları bitirdikten sonra Cumali abiye geçtim.

Selim abide bana sarılıp beni yine beklediğini söyledi. Yamaç abiye gelince o derince gözlerime baktı sonrada bir gülümseyele kollarıyla beni sardı.

"Cesaretini sevdim Ceren hanım. Böyle kal."

Saçımı okşadıktan sonra bana bir daha sarılıp abilerin yanına geçti. Meke bana elini uzattı ve eğik başla vedalaştı benden. Tövbe tövbe-
Etrafıma baktığımda son iki kişiyi fark ettim.
Birisi Babam- öbürüde Akın.

Akına yaklaşıp ona sarıldım. Bunu beklemediğini biliyordum. Zaten sarılmayacaktım ama son bir diyeceğim vardı ve bunu herkesin önünde söyleyemezdim.

"Görüşürüz, oğlum."

Birbirimizden ayrılınca bir sırıtışla gözlerime baktı.

"Kendine iyi bak, kardeşim."

Gülümseyerek Babama dönüp kollarına düştüm. En zor vedayı sona bırakmıştım. Babamı burada bırakıp gitmek hiç içime sinmiyordu. Öbür tarafta.. Mutluydu burda. Herşeyi burdaydı,
ben hariç.

Sonunda Celasunla arabada buldum kendimi. Camdan bakıp Babama son bir kez el salladım..

SAKLIM. - AKIN KOÇOVALI-Where stories live. Discover now