01. || saklı

1.8K 40 12
                                    

Güneş İstanbul'un arkasından batıyordu ve ben bu muhteşem manzarayı balkonumdan izliyordum. İstanbul'u çok severdim. Bana Allahın varlığını hatırlatıyordu bir yandan. Yani düşünsenize, bu kadar insan yaşıyor bu şehirde ve hepsinin bir hikayesi var. Hepsinin bir derdi var ve hepsinin gizlisi saklısı var.

Benim sakladığım birşey yoktu aslında.
Aksi taktirde, ben birinin gizlisiydim.
Aramadı bugün. Dün de aramadı. Dünden öncede aramadı. İki hafta olmuştu.
Her gün arardı beni aslında. Unutmuştur diye-, İsi vardır diye kendimi kandırmaya çalıştım.
Doğum günüm olduğuma rağmen bu yalana inanmak istiyordum.

Sabırsızca gözlediğim telefonu elime alıp numarasını çevirdim, sadece o robot sesini duymak için. Ev telefonunun numarasını çevirip tekrar denedim, fakat bu sefer numaranın kayıtlı olmadığını öğrendim.

Gergin bir nefes verip balkonu terk edip odama ilerledim. Aynada gördüğüm kız korkak görünüyordu. Tırnaklarıyla oynayıp, dudağını ısırıyordu. Hemen başımı sallayıp kendimden biraz  da olsa emin olmayı denedim. Üstümdeki hırkayı dolabıma astım ve siyah derin ceketimi giyindim.
Saçlarımı örgüden kurtarıp dalgalı saçlarımı taradım.

Tam kapıyı açmak istediğimde tereddüt ettim. Ya gerçekten unuttuysa? Bana çok kızar şimdi onu orda ziyaret etsem. Bu düşünceyi hemen aklımdan silip apartmandan çıktım ve ilk taksiye bindim.

"Nereye Abla?"

"Koçova mahalleyi biler misin abi?"

Şöför bana dönüp beni iyice bi inceledi, sonra başıyla onaylayıp gaza bastı. Bu mahallenin etkisini unutmuştum. Kime Koçova Mahalleden bahsetsen ödü kopar. Zaten bu yüzden ben orda değildim.

Bütün yol boyunca telefonu gözetledim ama nafile. Bir mesaj bile atmadı. Kesin birşey oldu, yoksa niye aramasın? Doğum günümde hemde.
Unutmuş olamaz.

"Buraya kadar ablam."

Çatık kaşlarla etrafa bakındım. Daha gelmemiştik. Kesin korkuyordur içeriye girmekten. Başımı sallayıp şöföre parasını verdim ve sonra taksiden inip mahallenin girişine baktım.

Gözlerim çatıdaki adamlara takıldı. Bana bakıyorlardı, her an saldıracaklar gibi.
Derin bir nefesle mahalleye ilk adımımı attım.

Son gelmemden en az on beş yıl geçmişti. Babam beni burada istemedi, bende burayı istemedim. Son yıllarda burada dolaşmadığıma rağmen hafızam beni doğru yollara çıkardı.

Sokağın sonunda Muhittin abinin dükkanını görünce gülümsedim. Adımlarım hızlanıyordu, tıpkı kalp atışlarım gibi. Sonunda Kahvenin önünde buldum kendimi. İçeriye baktığımda kimseyi göremedim. Allah Allah- bu kahve hiç boş değildi çocukluğumda.

"Kime baktın?"

Derin sese dönünce önümde siyah saçlı bir genci buldum. Oğlan yada adam mı? Benim yaşlarımdaydı galiba- Adama karar verdim ve bir adım ona doğru attım.

"Şey ben- Emmi. Emmiyi arıyorum."

Adam kaşlarını çatıp başını yana koydu.

"Emmi içerde."

Ben mi görmedim acaba? Başımı kahveye çevirdim ve kısık gözlerle Babamı aramaya başladım.

"Ne yapıyorsun sen?"

"İçerde dedin ya-?"

Önümdeki oğlanın dudaklarında bir sırıtış büyüdü ama ben hala anlamadım.

"Emmi hapiste."

Haa- o içerden bahsetiyordu. Kendimi çok salak hissediyordum. Mal gibi kahveye baktım-
Bir dakika ya!

SAKLIM. - AKIN KOÇOVALI-Where stories live. Discover now