"Seni mutlu görebilmek için her şeyi yaparım, Zehram."

Zehra Balaban

Biliyorum. Söylemek istediğim buydu fakat yapamadım. Serdara değer veriyordum. Kısa sürede benim için yaptıklarına tüm kalbimle minnettardım. Minnettardım... Yine de ruhumun derinlerine işlenmiş olan korkudan kurtulamıyordum. Biz üç kız kardeştik. Başkalarına göre küçük sayılmaya bilirdik ama anne ve babamızı kaybettiğimizde buna hazır değildik. Hayatla tek başımıza mücadele etmemiz gerektiği zaman eline uzandığımız herkes bir şekilde canımızı yakmıştı. Üstelik ablamı benden alan adamla Serdar arasında inkar edilmesi imkansız benzerlikler vardı. Bu yüzden kendimi tamamen hissettiklerime bırakamıyordum.

Bakışlarım masanın köşesinde duran davetiyeye takılınca izin ister gibi bakışlarımı kucağında olduğum adama çevirdim. Serdar bu halime gülümsedikten sonra uzanıp davetiyeyi aldı. "Yarın akşam bir davete gitmem gerekiyor," dediği sırada siyah zarfı bana verdi. "Şirketle ismi anılan abim olsa da ben de ortağım ve böyle davetlere katılmam gerekiyor. Benimle gelmek ister misin?"

Aldığım teklif üzerine panikledim. Davetiyeyi yere düşürünce geri alabilmek için kalkmak istedim fakat Serdar izin vermedi. Belime sarılı haldeki kolunu sıkılaştırarak bakışlarımızın buluşmasını sağladı. "Serdar, ben..." Aklımdan geçenleri dile getiremeyişimi izlerken derin bir nefesi ciğerlerine doldurdu. Söylememe gerek yoktu. Demek istediklerimi gözlerimden okuyabiliyordu.

Dudaklarını yanağıma bastırdıktan sonra "Sen benim sevgilimsin, Zehra," dedi. Her kelimeyi üzerine basarak vurgulaması yüzünden bakışlarımı kaçırdım. Kızdığı zamanlarda böyle konuştuğunu biliyordum. "Bu sıfatla benimle gelecek, yanımda olacaksın, tabii ki eğer istersen."

Serdarın bakışlarını boşluğa dikmesi üzerine yüzünü ellerimin arasına aldım. "Kızma bana." Hala öfkeli olduğunu görünce yanağına küçük bir öpücük bıraktım. Bu konuda Akşını örnek almaya başlamıştım. Dayısının kendisine olan zaafını kullanmaktan çekinmeyen küçük kız gibi ben de Serdarın bana karşı duyduğu zaafı kullanıyordum. Başarılı olduğum anında yumuşayan bakışlarından belli oluyordu. "Elimde değil, Serdar. İkimiz o kadar farklıyız ki. Bir şirketin sahibinin yanında liseyi bile bitiremeyen cahilin teki. İnsanlara seninle ilgili dedikodu malzemesi vermek istemiyorum." Başımla odanın bir duvarını kaplayan kitaplığı işaret ettim. "Şuraya baksana. Çalışma odanın bir duvarı kitaplarla kaplı. Ben en son ne zaman elime kitap alıp okuduğumu hatırlamıyorum bile. Seni utandıracak şeyler söylemekten korkuyorum."

"Şansın varken okumuyorsan cahilsindir, Zehram. Sen bunca koşuşturmanın arasında nasıl zaman bulup okuyacaktın ki?" Akşına bıraktırmaya çalıştığı alışkanlığı edindiğimden ellerimi tuttu, parmaklarımın kenarlarını aşındırmayayım diye. "Senden utanmak mı? On dört yaşından beri hem kendisine hem de ablasına bakabilmek için çalışan birinden mi utanacağım? Boncuk'un kullandığı ilaçların fiyatlarını biliyorum. Liseyi bitirememiş olan sen, tüm ilaçları almış, bunun için bilmem kaç yerde çalışmışsın. Bunca şeyin arasında kitap okuyamadın diye mi beni utandıracaksın?" Bir kolu hala belime sarılıyken diğeriyle yüzümü tutup dudaklarımızı birleştirdi. Geri çekildikten sonra yanağıma kokumu içine çekerek bir öpücük bıraktı. "Kendine bunu yapma." Ardından beni tamamen göğsüne çekti.

Serdar Kılıçaslan

Kravatımı düzelterek otele girdim. Normalde eve gidip Zehrayı almam gerekiyordu fakat son toplantım bitmek bilmediğinden iki korumamı onu davetin yapılacağı mekana getirmeleri için eve göndermiştim. Zehra otele geldiği zaman beni aramış ve lobide bekleyeceğini söylemişti. Koşar adımlarla yanına ilerlerken bakışlarımın takıldığı manzarayla aniden durdum. Ayakta durmuş halde pencereden dışarıyı izleyen kadın nefesimi kesmişti.

Affet [+18]Where stories live. Discover now