Anne Kokusu

624 56 41
                                    

Zehra Balaban

Vücudum hala uykuya hasret olduğundan zorlukla gözlerimi araladığımda karşılaştığım manzarayla nefesimi tuttum. Serdarın bir eli yanağımın altında, diğeriyse saçlarımın arasındaydı. Başını da elleri tamamen üzerimde olduğundan omzuma yaslamıştı. Yüzlerimizin arasındaki mesafe çok azdı. Vereceğim nefesin uyanmasına neden olacağı kadar azdı hem de. Büyüyen gözlerle adamı izlerken gülümseyerek "Nefes al, Zehra," demesiyle yatakta geriye doğru gittim. Aramızdaki temas kesildiği için bir an hissettiğim soğuktan irkilsem de anında toparlandım. "Nasıl hissediyorsun?"

"Uykulu."

"Başın?"

İkinci kez dikiş atılan yaramdan vücuduma doğru yayılan ağrıya rağmen "Fena değil," diyerek cevapladım soruyu. Hastaneye gelmeden önce Kılıçaslan ailesinin evinde yaşanan tartışmayı hatırlıyordum. Ne kadar acı çektiğimi belli edersem Serdar gitmememiz konusunda o kadar ısrar edecekti. Yapmam gereken hastaneden çıktığımız anda ablamı da alıp evimize geri dönmekti. "Doktor ne dedi? Çıkabilir miyim?"

"Dikkat etmen gerektiğini vurgulayıp durdu. Eğer dikişlerin yine zarar görürse ameliyata alınman söz konusu, Zehra. İstiyorsan çağırayım bir de sana anlatsın. Belki o zaman durumun ciddiyetini anlarsın."

Azarlayıcı ses tonu yüzünden bakışlarımı kucağımda birleştirdiğim ellerime indirdim. Yüzüme düşen saçlarımı kulaklarımın arkasına iterken derin nefesler alıyordum. Serdarı anlıyordum. Benim için endişelenmesini, yeğenini kurtardım diye suçluluk duyduğunu biliyordum. Yine de evime gitmem gerekiyordu.

"Ne zaman çıkabileceğimi de söyledi mi?"

"Giyin sen," dedikten sonra ayaklandı. "Ben de gidip çıkış işlemlerini halledeyim. Gelip seni alacağım, odadan çıkma."

✂️

Araba Kılıçaslan ailesinin evinin önünde durduğunda kapımın korumalardan birinin açmasıyla tek kaşımı kaldırdım. Bu tarz hareketlerden zerre kadar hoşlanmıyordum. Özellikle garson olarak çalıştığım zaman bazı müşterilerin yorgunluktan ayakta durmakta bile zorlanan benden ya da çalışma arkadaşlarımdan sandalyelerini çekmelerini, montlarını giydirmelerini istediği zamanlar yüzünden tüm benliğimle mecbur bırakılan şeylerden nefret ediyordum. Buradaki son saatlerim olduğu için seviniyordum. Öyle olmasa dilimi ısırarak kendimi susturmam imkansız olurdu.

Serdarın adamlarına talimat vermeyi bitirmesini beklerken evin kapısı açıldı. Koşarak dışarı çıkan Akşını şaşkınlıkla izlerken bana sarıldı. Boyu kısa olduğundan başı karnıma denk geliyordu. Hıçkırarak ağladığını fark edince kaskatı kesilerek yeğenini izleyen yeşille mavinin karışımı olan gözlere baktım. Sanırım o da ne olduğunu bilmiyordu çünkü yaptığı tek şey omuzlarını silkmek oldu.

Ses tonumun sakin çıkmasına özen göstererek "Güzel kız," deyip boylarımızı eşitlemek için yere çöktüm. Niyetim Akşınla göz göze gelmekti ama yüzlerimiz aynı hizaya geldiği anda kollarını boynuma dolayarak sıkıca sarıldı. Kısacık bir an ne yapacağımı şaşırsam da yavaşça küçük bedenini sardım. Duyduğum hıçkırıklar canımdan can koparıyordu. Ağlamak çocuklara hiç mi hiç yakışmıyordu. "Bir şey mi oldu?"

"Uyandığımda yoktun. Dayımla yengem konuşurken hastanede olduğunu duydum. Geri dönmeyeceksin sandım. Oraya gidenler dönmüyorlar."

Akşın Kılıçaslan

Dayımın endişeyle beni izlediğini görünce Zehranın saçlarının arasından göz kırptım. Oyundan haberi olduğu halde neden korkmuştu ki? Zehranın gitmesini engellemem için benden yardım isteyen oydu.

Affet [+18]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin