Özür Dilerim

414 46 43
                                    

Serdar Kılıçaslan

Yakın korumamın getirdiği kahveleri alıp küçük adımlarla bir süredir uyuyan kadına doğru ilerledim. Emineyle ilgili konuştuktan sonra Zehra yarım saat boyunca göğsümde dinlenmiş, en sonunda uyuya kalmıştı. Tanıştığımız günden beri sadece evde zaman geçirdiğimizden bunun onu yorabileceğini düşünerek gitmek yerine çalışanlardan battaniye ayarlamalarını istemiş, Zehrayı da üzerine yatırmıştım. İkinci battaniyeyi de üzerine örttüğüm zaman yüzünde gördüğüm huzur dolu gülümseme beni de gülümsetmişti. Dalgaların sesini dinleyerek kumların üzerinde uyumaktan bile mutlu olan birinin böylesine üzülmüş, parçalanmış olması ise kalbimi sızlatmıştı.

Kahveleri kumun içine gömdükten sonra küçük hareketlerle yüzüne düşen saçlarını geriye doğru taradım. "Zehram, kahve aldırdım." Uyanmak istemediği için Boncuk gibi mırlayınca burnumu yanağına sürterek huylanmasına neden oldum. "Üşümüşsün. Kahveyi iç, sonra uyursun." Kendisinin uyanmaması yetmiyormuş gibi beni de boynuma sarılarak yanına çekince patronlarını rahatsız etmemek için belirli bir mesafe bırakmış olan çalışanlarımın bile şaşkınlıktan donmasına neden olacak şekilde kahkaha attım.

Babamdan kalan işlerin karanlık tarafının patronu olduğum günden beri içimdeki yaşam da, sevinç de yavaşça sökülüp alınmıştı. Kumarhanelerin başına geçmeyi ben tercih ettiğim halde zamanla bunun düşündüğüm kadar kolay olmadığını anlamıştım. İçine girdiğim karanlık dünya, belime taktığım silah ve yeri geldiğinde o tetiğe basmak zorunda olmak... Hepsi yavaşça gülüşümü soldurmuştu. Günün birinde ise karşıma Zehra çıkmıştı. Eğer orada olmasaydı yeğenimi kaybedecek ve hayatımın en kötü günü olacaktı tanıştığımız gün. Onun cesareti sayesinde en kötü gün en güzele dönüşmüştü. Zehrayı tanımıştım. Bundan ötesi var mıydı?

Sevmenin, sevilmenin, birini mutlu etmenin, birinin gülümsemesiyle mutlu olmanın ne demek olduğunu hatırlamamı sağlamıştı. Zehra ilk günden beri benim sevgime, şefkatime teşekkür ediyordu. Asıl iyileşen kişinin ben olduğunu ise görmüyordu. Babamın ölümüyle girdiğim az da olsa ışık alan karanlığım kardeşimin ölümünden sonra zifiri karanlığa dönüşmüştü. Yıllardır aydınlığa hasrettim ve kokusunu soluduğum kadının paramparça olmuş kalbi kör edici bir ışık yakmıştı karanlığımda. Gerçekten gülmek ne demek onu hatırlamıştım.

"Yemezler. O kahve içilecek."

Zehra uyku mahmurluğuyla dudaklarını boynuma, tam olarak nabzımı hissedeceği noktaya bastırdı. Kaskatı kesildiğimi fark edene kadar ne yaptığını anlamamıştı. Uykulu halinden tamamen sıyrılarak gözlerini büyütüp geri çekildi. "Ben..." Ellerindeki titremeyi fark edince derin bir nefes alarak onu kollarımın arasına çektim. Boncuk ve anneannesi tarafından zihnine, ruhuna, kalbine yerleştirilen korkuyu gördüğüm her an canım yanıyordu. Yıllar boyunca neler duymuştu da küçücük bir yakınlaşma bile korkmasına neden oluyordu? İşte bu sorunun cevabını düşünmek istemiyordum.

Bir kolum beline sarılıyken diğer elimle yanağını okşayarak dudaklarımı kulağının iki parmak aşağısına bastırdım. Bıraktığım her öpücükle Zehranın hızlanan nefesini kulağımda hissediyordum. "İkisinin de söylediklerini sil o güzel kafandan," diye fısıldadığım sırada bu kez dudaklarımızı birleştirdim. Öpüşmemiz derinleştikçe nefes alışlarımız hızlanıyor, kalp atışlarımız birbirine karışıyordu. Kokusundan uzaklaşmaya henüz hazır olmadığımdan alnımı alnına yasladım. "Dokunarak sevmek yanlış değil, Zehram."

Zehranın bir anda "Özür dilerim," diyerek başını göğsüme yaslamasıyla şaşkınlıkla yüzüne bakmaya çalıştım. Bu konuşmanın nasıl olup da özre bağlandığını anlayamamıştım. İlişkimiz öylesine garipti ki. Onu açık kitap gibi okuyor olmama rağmen bazen bir an geliyordu ve verdiği tepkiler, kurduğu cümleler karşısında ne yapacağımı şaşırıyordum. Zehra ne düşündüğü anlaşılır biri olduğu kadar ne yapacağı da tahmin edilemez bir kadındı.

Affet [+18]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin