Sevilmek

385 33 47
                                    

Zehra Balaban

Çok özledim. Seni çok özledim, ablam. Şu sıralar yokluğunun hayatımı ne hale getirdiğinin daha da farkına varıyorum. Şimdiye kadar anlatacak bir şeyim olmadığından yalnız olduğumun farkında değilmişim. Sevdiğim bir adam var. Ondan sakladıklarım var. Anlatırsam ne olur diyerek kendimi yeyip bitirdiğim sırlarım var ve bunları konuşabileceğim kimsem yok. Bu kadar yalnız olmak zorunda mıyım, ablam? Senden sonra neden kimseye tek kelime edemedim ki?

Ellerim titrerken kalemi defterin üzerine bıraktım. Çünkü karşılık olarak alacağım tepkiden korktum. Cevap buydu. Cevap hep buydu. Şimdi de aynısını yapıyordum. Serdarın bakışının, gülüşünün, dokunuşunun değişmesinden korkuyordum. Bu yüzden içim içimi yese de tek kelime edemiyordum. Eninde sonunda öğrenecekti. Buna rağmen susmaya devam ediyordum. Sanki susarsam geçmiş değişecekti.

Kapının tıklatılmasıyla defteri çekmeceye koydum. Bu saatte yanıma gelebilecek tek kişi olduğundan ve o kişinin de parmak izi kapıya tanıtıldığından "Gel," dedim. Günün bu saatinde bile üzerinde takım elbise olan adamı gördüğüm anda dudaklarım kendiliğinden hareket etti. Ona bakarken gülümsemek alışkanlık haline gelmişti. "Nasılsın?"

Serdar elimden tutarak ayağa kalkmamı sağladı. Yatağa doğru ilerleyip önce beni oturttu, ardından da kendisi uzanıp başını dizime koydu. Bakışlarımız buluştuğunda ben şaşkın, o ise huzurluydu. Karnının üzerinde duran elimi tutup avucuma kokumu içine çekerek küçük bir öpücük kondurdu.

"Şimdi iyiyim."

Diğer elimi dizlerimde yatan adamın saçlarının arasına daldırdım. "Yoğun bir gün müydü?" Son günlerde Kılıçaslan kardeşlerin ikisi de zamanlarının çoğunu işlerine ayırıyorlardı. İşin kötü yanı Çetinin nerede olduğunun bilinmesi, Serdarın ise bilinmemesiydi. Bir kardeş şirketteydi ama diğeri... Nerede olduğunu kendisi dışında kimse bilmiyordu. Beni en çok bu yoruyordu.

"İşler biraz karışık." Ona doğru eğildiğimden Serdar yüzüme düşen saçlarımın bir kısmını kulağımın arkasına itti. "Daha da karışacağından Antalyaya gitmem gerekiyor."

"Anlatya mı?"

"Birkaç günlük bir işim var ama erken dönebilmek için elimden geleni yapacağım."

Bir elim saçlarının arasında dolaşırken diğerinin tersiyle yanağını okşadım. "Orada da..." Serdarın işiyle ilgili geride bıraktığımız yedi ayda öğrendiklerim sınırlıydı. Saldırıya uğradığımız günün neden olduğu tartışmamız dışında oturup da bu konuyla ilgili konuşmuşluğumuz yoktu. Bir kısmını evin etrafındaki korumaların konuşmalarından, bir kısmını da gördüklerimden, Serdarın yaptığı konuşmalardan duymuş ve kafamda birleştirmiştim. Emin olduğum tek şey ne işle uğraştığıydı. "Orada da kumarhanen mi var?"

İlk kez işiyle ilgili direkt konuşmamla irkilen Serdar birkaç saniye yüzümü inceledi. Öncesine göre daha kararlıydım. Hala korkuyor olsam da aynı zamanda öğrenmeye de hazırdım. O da bunu gördü. Bu yüzden "Var," diyerek sorumu cevapladı.

"Sorun ciddi mi? Hayatın tehlikede mi?"

"Hayır, Zehram." Yeniden avucumu öptükten sonra dizimden kalktı. Yatakta karşılıklı oturduk. "Gerçekten bilmek istiyor musun?" Kısa bir tereddüt anının ardından derin bir nefes alarak başımı olumlu anlamda salladım. Serdar konuşmadan önce bileklerimi tuttu. Sağ elinin baş parmağını kolumun üzerindeki yara izinin üzerinde dolaştırmaya başladı. Unutmayayım istiyordu. Ne anlatırsa anlatsın karşımdaki kişinin beni seven, yaralarımla ilgilenmek isteyen, saçımın teline kıyamayan o adam olduğunu unutmayayım istiyordu. "Kurpiyerin müşterilerden biriyle anlaştığından şüpheleniyorlar. Uzun süredir aynı kişi aynı masada aynı kurpiyerle oynuyor ve kazanıyormuş. Gidip bizzat emin olmam gerekiyor."

Affet [+18]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin