16

14 3 3
                                    

"Siz kızlar, gerçekten çok sulu gözlüsünüz"

Gözlerim karşımda oturan bedene kayarken gözümün kenarını silmiştim. Oturduğu tekli koltukta kaymış, yayılmıştı. Kollarını göğsünde toplarken, bize inanamıyormuş gibi baktı. Bozuk Korecesi her ne kadar ciddi gibi dursa da, bende daha çok gülme isteğini uyandırıyordu.

Yanımda ki beden de göz yaşlarını sildikten sonra uzun sarı saçlarını omzundan geriye atmış ve beyaz saçlı bedene dönüp bozuk Korecesi ile konuşmuştu.

"Bunlar normal tepkiler Felix, 6 senedir birbirimizi bir kere bile görmedik. Ağlamamız oldukça normal"

Felix kafasını iki yana salladı "Roseanne" diye öğüt verecekmiş bir ses tonu ile konuştuktan sonra oturduğu yerde dikleşti "yarım saattir ağlaşıyorsunuz, lütfen, bana da biraz acıyın"

Rosè gözlerini devirirken güldüm. Yıllar geçmişti, ama onlar hâlâ didişmeden edemiyorlardı.

Gözlerimin yeniden dolduğunu hissettiğim de daha fazla ağlamak istemediğim için ellerimi dizlerime vurdum ve dikkatlerini bana çektim.

"Acıkmış olmalısınız, size bir şeyle hazırlim"

İkisi de başlarını salladığın da kalktım ve mutfağa doğru gittim. Her ikisinin de Korecesi vardı ama zayıftı. Koreceleri bozuktu ve çoğu zaman yanlış telaffuz edip, bazı kelimeler ile karıştırıyorlardı. Yine de, doğduklarında beri Avustralya da yaşamış olmalarına rağmen, Koreceleri iyiydi.

Düşünmem ve sormam gereken şeyler vardı, lakin şuan için bunları erteleyecektim. 6 yıl sonra onları görmüş iken, tatsız şeyler ile uğraşmak istemiyordum.

Her ikisine de sandviç yaptıktan sonra ayrı tabaklara koydum ve bir tepsi çıkarttım. Tabakları tepsiye koyduktan sonra iki bardak koydum ve dolaptan aldığım portakal suyunu da tepesinin üstüne koydum. Tepsiyi alıp mutfaktan çıktım ve salona girdim. Tepsiyi masanın üstüne koyduktan sonra ikisi de oturdukları yerden kalktım masaya geçtiler.

Her ikisi de sandviçlerinden ilk ısırıklarını alırken onlar için bardaklarına portakal suyu dolduruyordum.

"Bu arada, sen sabah neredeydin?"

Felix, ağzında ki ekmek parçası ile konuştuğunda istemsizce kaşlarım çatılmıştı "ne? Ne dedin?" Bozuk Korecesine ek olarak ağzı dolu konuştuğun da onu anlayamamıştım. Rosè göz devirip bir şeyler gevelediğin de onu da duymamıştım ama Felix'e söylendiğini tahmin etmek zor değildi.

"Diyorum ki, sabahın köründe nerdeydin?"

Felix, yuttuğu ekmek parçasının ardından tane tane konuştuğun da sabahı düşünmüştüm.

"Gerçekten, neredeydin?"

Rosè yuttuğu ekmek parçasının ardından ikinci ısırığını almadan önce konuştuğun da ikisinin yüzüne baktım. Daha sonra sandalyeyi çekip oturdum ve olanları anlattım.

Gece iş çıkışı eve giderken omzundan yaralanmış bir beden bulduğumu, ambulansı aradığımı, hastaneye gittiğimi, o geceyi orda geçirdiğimi, sabah arkadaşı geldiğinde gittiğimi, iş yerine gelip dövme yaptırdığını, zaman zaman konuştuğumuzu, buluştuğumuzu, dün gece parkta konuştuğumuzu, arabasında uyuya kaldığımı ve uyanmayınca da beni mecburen evine götürdüğünü, sabah da beni onu bıraktığını anlattım.

Rosè ve Felix bir süre yüzlerine baktılar. Ben konuşurken sessizce dinlemişlerdi beni.

"Peki," diye söze girmişti Felix "güvenilir biri olduğuna, emin misin?"

"Yanlış anlama" Rosè, Felix'in hemen ardından konuştuğun da sakince dinledim onu " 6 yıldır evden işe, işten eve olan hayatının ardından hayatına birini alıp hayatını yaşaman Felix ve beni mutlu eder. Ama biliyorsun, yaşadıklarımız pek sıradan şeyler değil. Eğer o çocukla yakınlaşırsan ona bu yaşadıklarını anlatacaksın, o zaman sana zarar vermeyeceğine, emin misin?"

Guilty _'*'_ Park Chanyeol Where stories live. Discover now