10

29 4 13
                                    

Odada çalan ashnikko - daisy, Mark ve Jaehyun'u kudurtmuştu. Durmaksızın şarkıya eşlik ederken neden Clarette ve benim odam da bunu yaptıklarını sorguluyordum sadece. Clarette ve ben hala olduğumuz yerdeydik. Clarette bacaklarını bağlamış bir şekil de otururken ben uzanmış, kollarımı birleştirip çatık kaşlarım ile orta da ki iki gerizekalıyı izliyordum. Johnny'de sandalye'ye oturmuş gülerek onları izliyordu.

Onlara bakmayı bırakıp gözlerimi kapattım ve başımı sağ tarafa yatırtım. Uyumayacağım biliyordum ama biraz gözlerimi ve bedenimi dinlendirmek istiyordum.

"Lili, hadi gel sende söyle"

Markın nefes nefese kalmış sesini, yüksek müzikten duyduğum da gözlerimi açıp ona bakmadım.

"hayır" diyip bel ağrımla nasıl başa çıkacağımı düşündüm. Başım da dikilip bana baktığını hissettiğim de gözlerimi açıp Mark'a baktım. Ellerini yumruk yapıp beline koymuştu.

"hayır" dedim tekrar. Derin bir nefes verip omzumdan geri baktı. Sonra bana dönüp 'sen istedin' der gibi omzunu kaldırıp indirdi. Ne yapacağını merak ederken bacağından tutup beni çektiğin ve yere düştüm.

Ters düştüğüm de kalçamı tuttum, mark ise olduğu yerde dikiliyordu. Ayağına vurduğum da yere çömelip ayağını tuttu.

"acıdı"

"acısın diye vurdum zaten"

Jaehyun kahkaha attığın da ona baktım. Göz göze geldiğimiz de boğazını temizleyip sustu. Ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim.

"nereye gidiyorsun? Daha karpuz kesecektik"

"cidden mi?"

"sus aptal"

"ne? Ne dedim de aptal oldum"

"Mark"

"Jaehyun"

"gerizekalı"

Jaehyun'nun ve Mark'ın saçma diyologunu işittiğim de göz devirmiştim. İkisi de salaktı.

Mutfağa girip dolaptan su şişesini aldım, raftan su bardağını alıp suyu doldurdum. Masaya yaslanıp bardağı dudağım ile buluşturdum.

Bazı anıları düşünürken yanım da hissettiğim hareketlilik ile gözlerimi kenetlediğim yerden ayırıp sağ'ıma çevirdim. Johnny kocaman gülümseyerek bana bakıyordu.

"hi"
"selam"

"hi"
"selam"

"Are you ok?"
"iyi misin?"

"I'm fine, how are you?"
"iyiyim, sen nasılsın?"

"I'm fine, too"
"ben de iyiyim"

Dudaklarını birbirine bastırıp yere baktığın da başımı olumluca sallayıp önüme döndüm ve sudan yudum aldım.

"ıs your phone still broken?"
"Telefonun hala bozuk mu?"

"I don't know, I didn't have time to looking my phone"
"bilmiyorum, telefonuma bakacak vaktim olmadı"

Başını olumluca salladığın da sessizlik olmuştu aramız da. Odadan sesler geliyordu sadece.

Bir anda aklıma Chanyeol geldiğin de ve yarın buluşucağımız aklıma gelmişti, telefonum kapalı olduğu için ulaşmayabilirdi.

İşte şimdi sorun olmuştu

"Where did you learn English? You speak so well"
"İngilizceyi nereden öğrendin? Çok iyi konuşuyorsun"

"I lived in Australia for 20 years"
"20 yıl Avustralya'da yaşadım"

Guilty _'*'_ Park Chanyeol Where stories live. Discover now