yirmi dokuz

1.2K 98 98
                                    












soluk borundan içeri giren iki nefeslik oksijen boğazında yavaşça ilerlesin ve ciğerlerini doldursun. kirlenmiş parmak uçlarını titrekçe köprücük kemiğinden yukarı çıkar ve yutkunmana kendi ellerinle izin ver. nefes al, nefes ver. kelimeleri düşünme, harfleri bir araya getirme elijah. sadece havanın bedeninden içeri girmesine izin ver ve bedeninin kendi ıslığını yaratmasına izin ver.

elijah, yaklaşık yüz yirmi saniyedir aynı demir kapıyı incelerken kendisine otuzar cümlelik telkinlerde bulunuyor ve sıkılmış göğüs kafesini rahatlatmaya çalışıyordu. zor toplayabildiği bir cesaretle elini kapıya yasladı. tıklatmadan önce üç cümle daha kurdu kendisini vazgeçirmek için fakat iradesizliğine engel olamadı. harfleri bir araya getirme elijah. kendisinden iliklerine kadar nefret ettiği o üç andan biriydi: yeşil mektubu parmakları arasına aldığı, kaç ölünün çıktığını kendisi bile hesap edemediği würzburg evine ilk adımı attığı ve ron'un kapısını çaldığı o üç an.

kapının yavaşça açılmasıyla aralıktan ona bakan ron'la karşılaştı. kısık gözleri, dağılmış saçları, yakası kıvrılmış yeşil bir tişört ve tüm bedeniyle willhelm wagner: elijah, kendisinden nefret ediyordu. kuru dudaklarını diliyle ıslattığında almanca üzerindeki tüm kelimeleri unutmuş bir bebek gibi öylece onun yüzüne bakmaya başladığında ron'un kısık bir sesle "elijah?" diye seslenişini duydu. würzburg'a gittiğinden beri, kendisine bir yabancı gibi seslenilmediği ilk an: elijah, kendisinden nefret ediyordu.

engel olamadığı bir utanç hissiyle elini yüzüne çıkardı ve gergince dudaklarına bastırdı. ne diyeceğini yüzlerce kez düşünmüştü, ne demesi gerektiğini, ne yapması gerektiğini, nasıl yapması gerektiğini, her şeyi. "ron," dedi elijah masum bir sesle. "...benden nefret etmeyeceğine söz ver."

ron belirsizce kaşlarını çattı. kolunu kapıya yaslayıp onu izlemeye başladığında ne konuşacakları hakkında en ufak bir fikri yoktu. elijah'ın neyi yanlış yaptığını ve neden gecenin ikisinde odasına geldiğini bilmiyordu. bedenini istemsizce istila eden korku başındaki, yeni uyanmışlığın verdiği ağrıyı bir nebze artırdı. uykulu bir sesle "ne yaptın?" diye sorduğunda elijah küçük bir adım atmış ve kapıya yaklaşmıştı.

yüzünde boş bir ifadeyle ona bakıyordu elijah. "söz ver," derken sesi bir çocuk gibiydi. bu konuşmaya ihtiyacı var gibiydi, sanki üzerinde saklamış olduğu bir sırrı uzun zaman sonra ona açıklıyordu. ron, kendisini suçlu hissetti fakat ona yanıt vermedi. elijah, ince ellerini onun ensesine çıkardı ve dudaklarını araladı. "...lütfen." dedi titrek bir sesle. yüzünde, ron'un henüz ismini koyamadığı bir duygu vardı ve bu ona kötü hissettirdi, uzun zaman sonra, hiç olmadığı kadar.

âdemelması boyun çizgisinin üzerinde acelesizce hareket ettiğinde gözbebekleri onun yüzünde dolaşmaya başlamıştı. kırık çıkmasına engel olamadığı bir sesle "tamam," dedi ron. neyi kabul ettiğini bilmiyordu, ne olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu. yalnızca "...söz veriyorum." diyerek onayladı onu. kısık sesi, boş koridorda duvara çarptı ve geri yansımadı.

elijah, kendisini uzun bir süre affedemeyeceğinden emindi. ayak parmak uçlarında hafifçe yükselerek yüzünü ona yaklaştırdığında her an ron'a geri çekilme izni verecek kadar yavaştı. bunu yapmaması gerektiğini biliyordu ancak kendisine engel olamadı. dudakları, ron'un dudaklarına değdiğinde onu öpmeden önce yalnızca bir saniye bekledi. içten içe geri çekilmesini istiyordu. bunun canını yakacağını iliklerine kadar biliyor ancak içinde engel olamadığı bir sorumluluk dürtüsüyle onun geri çekilmesini istedi ancak ron, öylece hareketsiz, onu bekledi. elijah, ron'un üst dudağını nazikçe öperken o, sakince kapı pervazında durmaya devam etti. içinde geri çekilmek bile dahil olmak üzere ron, tek bir tepki bile vermedi. bir adım ileri atmadı, bir adım geri atmadı, onu öpmedi, onu itmedi.

oysa elijah için bu hiç de kolay bir karar olmamıştı. uzun bir süredir kendisine engel olamadığı bu dürtü, gece ikide, uykunun tutmadığı ve üç saat sonra uyanmak zorunda olduğu bir anda bedenini harekete geçirmişti. bunu yapmazsa, bir daha asla ron'la yüzyüze gelemezdi. ona yalnızca açılmakla kalsa, ron bunun basit bir duygudan ibaret olduğunu düşünecekti ancak o sırada sıcak dudakları, ron'un dudaklarının üzerinde sakince hareket ederken bunun hiç de öylesine hissedilmiş bir istek olmadığını biliyordu. ron, yavaşça gözlerini kapattı ve elijah'ın onu öpmesine izin verdi. birkaç saniye; yalnızca birkaç saniye sürdü ve elijah geri çekildi.

karşılık almayı beklememişti ancak ondan bir tepki alamamak canını yaktı. cevapsız kalmaktan ve en çok da kendisinden nefret ediyordu elijah. ensesindeki saç tellerine dokunan eli yavaşça boynuna düştü. yutkunurken gözleri ron'un dudaklarındaydı. "çok üzgünüm," dedi fısıltı gibi bir sesle. "...lütfen," heyecanı ve bu anı sanki yıllardır hiç bu denli fazla yaşamamış gibi hızla göğüs kafesini zorlayan nabzı nefesindeki istikrarı kaybettiriyordu. "...benden nefret etme, ron." sesindeki kısık yalvarış kendisine acımasına neden oldu. hayatının hiçbir evresinde, kimseye karşı bu denli bir kin beslememişti elijah. içinde gizlediği o acımasızlığı yalnızca kendisine gösteriyordu ve en çok kendisinden korkuyordu.

elijah'ın elinin boynundan inmesiyle tenindeki eksiklik yutkunmasına sebep oldu. onun dudaklarından ayıramadığı gözbebekleri ve sesinde saklayamadığı ufak bir kısıklıkla "üzgünüm," dedi ron. sesi, elijah'ın tepkisizliğinin aksine hiç de düz değildi. yüzünde, geçen son birkaç saniye canını yakmış gibi bir hisle "...çok üzgünüm, elijah." dediğinde az önce elijah'ın nefesiyle ıslanmış dudakları aralıktı.


.


kangrenWhere stories live. Discover now