yirmi üç

972 120 97
                                    





nefes.

akciğerin âdem evladına bahşetmiş olduğu en kutsal nimet; sıcak, özgün ve umut verici. kendi kokusuyla sarıp sarmaladığı soluk borusu ve bedenin her bir noktasına gönderdiği yaşam çığlığı; elijah, nefes alamıyordu.

saç diplerine kadar onu ele geçiren soğuk su burnundan soluk borusuna doğru ilk adımını attığında yumruk hâline getirdiği eli çaresizce yere vurdu. su boğazını yakmaya başlayıp bir eliyle sıkıca tuttuğu leğeni boynuna, tenini kesecek kadar bastırıyordu. kirpiklerinin arasından gözlerine sızıp irisini yakan su nefes alışverişlerini bu yoğun ıslaklıkla ele geçirmişti. eğer başarılı olursa yalnızca birkaç saniye sonra her şey bitecekti; her şey bitecekti ve elijah, tanrıyı ilk kez görecekti. yehova davetsiz misafirleri sever miydi bilmiyordu fakat elijah, nefes alamıyordu.

tuvaletin dışından gelen soğuk, kapının altından içeri sızıyordu. tüm bedeni polonya ayazıyla kaskatı kesilmişti, yere yumruk şeklinde çivilenmiş eli dar ağacına asılı bir idam ipi gibi titriyor, vazgeçmemek için yeri baskılıyordu. emin bile değildi, yalnızca o an; başka hiçbir an olmadığı kadar her şeyi sonlandırmak istiyordu ve vazgeçmek onu, ölümden daha fazla korkutuyordu.

soluk borusu ölüm kokan bir ıslaklıkla yıkandı, gözlerinin açık ya da kapalı olup olmadığından bile emin değildi. boynundaki sızıyı artık duyumsamıyor, alamadığı nefes duyu organlarında hissizliğe neden oluyordu. göz kapaklarının ardında asılı kalmış bir çağlayan, güney almanya'dan arta kalan bedeni yakılmaya kıyılmamış bir ceset gibi bembeyaz..  ölmesine ne kadar vardı? kız kardeşinin ince saç tokası, baharda açan ilk papatya; kaç dakika, kaç saniye? melekler cenazelerde ilk hangi ilahiyi söyler?

çiçekler ve kutsal kitaplar. hangi dinin peygamberi bir karanfili temsil eder, bir mezarlığa en çok hangi ayet yakışır? toprağın üzerindeki ciğer yakıcı tanrı kokusu, mezar taşlarının kendi göğsüne bağırdığı siyah isimler; musa'nın cesedini kim gömdü? su, mezar kadehine damla damla dolarken isa hangi şarabı içiyordu? su, elijah'ın boğazına kan rengi bir çizgi çizerken tanrı hangi kitabı okuyordu?

bedenindeki tüm gücü kaybetmek üzereyken elijah, klozeti sıkıca tutan elini gevşetti. genzini bir alev gibi yakan suya daha fazla dayanamıyordu. yalnızca biraz daha, biraz daha, fazla değil, biraz daha... yanlış ya da doğru, önemi var mıydı? polonya'da, belki ismini birkaç sene sonra bile saniyelerce düşündükten sonra zorlukla hatırlayacağı bu karargâhta, tuvalet kabinlerinden herhangi birinde cesedinin bulunmasını istiyor muydu?

doğrusu, istiyordu fakat elijah, yapamadı.

başını sudan çıkardı. tir tir titreyen bedeni bir damla nefes için kaskatı kesilmiş, ciğerlerini yoğun bir öksürük krizi doldurmuştu. boş tuvalet onun öksürüğüyle dolarken elijah, leğeni hızla yere sürükleyip klozetin kapağını açtığında yere birkaç damla su dökülmüştü. hiç beklemeden midesindeki her bir damla sıvıyı kusmaya başladığında bunun, kaçıncı olduğunu bilmiyordu. kendisini bu kabine kilitleyip yere dizlerini bastırdığı andan beri elijah kusuyordu ve bunun tek sebebi su değildi.

başını hafifçe kaldırıp şeffaf bir bulanıklıktan birikintiye baktı. hâlâ leğenden yuttuğu birkaç damla su dudaklarının arasındaydı. leğene uzanarak parmaklarının arasında tuttuğu suyu yüzüne çarptığında titrek eli acele etmeden sifona doğru çıkmış ve elijah, gözlerini kapatmıştı. yapamamıştı, ölmeyi bile başaramamıştı.

alnını sertçe klozete vurduğunda dudaklarından istemsiz bir hıçkırık ayrılmıştı. boynunda, başını leğene bastırmaktan oluşan bir kırmızı çizgi vardı. tüm yüzü boğulmak üzere olmanın verdiği kızıllıkla renklenmiş, ellerinden biri saç tellerini sıkıca çekiştirmeye başlamıştı. elijah, sırtını ve boynunu işgal eden ıslaklığın terden mi yoksa saçları ve çenesinden damlayan soğuk sudan mı oluştuğunu ayırt bile edemiyordu. hissedebildiği tek şey soğuktu ve onu da iliklerine kadar duyumsuyordu.

kangrenWhere stories live. Discover now