dört

2.3K 248 804
                                    






"...kahverengi taburlar için yolu açın, fırtına müfrezesi için yolu açın!" yüksek sesle bir ağızdan söylenen marş, yanlarından geçilen boş tarlalarda yankıya uğruyordu. "...özgürlük ve ekmek günü..."

başını, arabanın arkasına yasladığında taşlı araziden geçen tekerlekler onu rahatsız ediyordu. "...nihai kavga için..." tozlu yoldan saçlarının arasına karışan kiri hissediyor, kirpiklerine değen kumla gözlerini kırpıştırıyordu. kırmızı gözlerle mavi gökyüzüne bakarken toprak kokusu burnuna öylesine sinmişti ki sanki ilk defa, güney almanya'yla aynı havayı soluyordu.

kafa derisine baskı yapan araba demiri başındaki ağrıyı şiddetlendirince doğruldu ve dirseğini geriye yasladı. göz bebeklerini, araba tekerlerinin kahverengi bir lekeyle kirlettiği tarla yoluna çevirdiğinde hiçbir şey dünkü kadar yabancı değildi. toprak, onun eviydi ve soğuktan tane tane çiselmiş soluk çimlerin arasında elijah, yerkürenin tanıdık yüzüyle göz göze geliyordu.

yaklaşık yarım saat önce marşı devam ettiren milliyetçiler sustu. artık elijah'ın kulaklarında arabanın takırtılı motoru ve üzerinden geçilen toprağın düşük frekanstaki melodisi çalıyordu. susan marş ister istemez kendi kafasında devam ederken öylece yolu izliyordu.

"en son lodz'a ben altı yaşındayken gelmiştik." çevresindeki az sesli muhabbet, dikkatini dağıtmaya başladı. "o zamanlar ablam evden kaçmıştı." elijah, konuşan kişinin adını bilmiyordu. zaten aynı dört duvar arasında kaldığı bedenlerin neredeyse hiçbirini tanımıyordu.

"ablan kaç yaşında?" yine ismini bilmediği biri konuşuyordu.

"bilmiyorum." alt dudağını büzmüştü. "en son yirmi yediydi, evden gideli kaç yıl oldu?"

"eminim çok güzel bir kadındır." dedi aynı adam, diğer hiçbir kelimeyi umursamadan. göz bebeklerini konuştuğu kişinin yüzünde gezdirirken alt dudağını ısırmıştı. elijah, onun isminin albert olduğunu hatırlıyordu, belki de alfred'di.

"nasıl yani?" gözlerini kısarak, tam karşısında oturan bedene baktı. isim hafızasını zorlayarak onun da adını hatırlamaya çalıştı. "ablam mı?" belki derrick'ti, belki yine d harfi ile başlayan başka bir isim. hafızasında başkalarının adlarını uzun süre tutamadığı için bunu boş verdi ve kısık sesle edilen muhabbeti dinlemeye devam etti. muhtemelen yedi kişilik arabada onları dinleyen yalnız kendisi vardı çünkü diğer herkes kestiriyordu.

"eminim," diye devam etti albert olduğunu düşündüğü kişi. "...en az senin kadar sarışın," zayıf ve yaşlı yüzü otuzlarının ortasında fakat erken ihtiyarlamış olduğunu gösteriyordu. "...en az senin kadar," elini derrick'in bacağının üzerine koydu. "...olgundur." albert'in göz bebekleri yanında oturan bedende dolaştı.

derrick, bacağını kendine çekti. "albert," dedi titrek bir sesle. "...ablam hakkında böyle konuşmayı kes."

albert, elijah'a çirkin gelen bir sesle kahkaha attı. "derrick," derken elini tekrar onun bacağına çıkarmıştı. kalın parmaklarının yukarıya, onun kalçasına doğru çıktığını gören elijah, olanları anlamakta hiç de güçlük çekmemişti. "...ablandan bahseden kim?"

"albert." sesi kırık çıkmıştı. onun elini itmeye çalıştığında albert, daha büyük bir kuvvetle onun kalçasına uzanmıştı.

derrick, albert'in elini sertçe kendinden uzaklaştırmaya çalışıp ayağa kalkmayı denediğinde albert onu durdurmuş, elini onun kalçasından ileri itmiş ve "uslu dur." diye uyarmıştı. elijah bunu, tekerlek seslerinden oldukça zor duymuştu.

"arabayı durdur!" diye bağırdı derrick. bunun üzerine yanlarında uyuyan bedenlerden biri irkilerek gözlerini açmış ve karşısındaki manzara bakmıştı. "arabayı durdur!"

kangrenWhere stories live. Discover now