yirmi dört

894 116 116
                                    








"hayır," ses tonu gayet sakin ve kesindi. "...bu odadan çıkmana izin vermiyorum."

ister istemez içinde asabiyet taşıyan bir gülüşle başını geriye veren elijah ona inanamıyormuş gibi ron'a bakıyordu. "evet," derken dudakları hafif aralıktı. "...izin veriyorsun."

tıpkı onun gibi gülerek sırtındaki yeşil, salaş çantayı düzelten ron başını yavaşça iki yana salladı. "dene."

"ron," üzerinde son yaşadıklarından kaynaklı bir gerginlik vardı. "...yapacak çok fazla işim var."

engel olamadığı bir sinirle "ne gibi?" diye sordu. "bir saat önce de bunları düşünmüş müydün?"

kaşlarını çatarak ron'a baktı. "neyi ima etmeye çalışıyorsun?" kızgın değildi, sadece yorgundu.

"kendini o tuvalete kilitlerken ne yapmaya çalışıyordun?" onun aksine ron'un sesinde endişeden kaynaklı bir asabiyet vardı. "ben gelmeseydim," göz bebekleri doğrudan elijah'a dönüktü ve konuşurken zorlanıyordu. "...kendine ne yapmayı düşünüyordun?"

soğukkanlı bir ses tonuyla "kendime bir şey yapacak olsam zaten sen gelmeden yapmış olurdum." diye yanıt verdi.

sinirle güldüğünde başını başka bir yöne çevirmişti. "özür dilerim," dedi gülüşünün arasında. "...gerçekten kızgın olmamam gerektiğini biliyorum ama kendime engel olamıyorum." diliyle dudağını ıslattığında düşünceli gözüküyordu. "yanlış bir şey dememek için kendimi ciddi anlamda zorluyorum."

"gerçekten," diye yineledi kendini. "...kendime hiçbir şey yapmayacağım, yalnızca karargâhta yapmam gereken işler var."

ellerini geriye yasladığında yüzündeki ifade durulmuştu. "bir süre albayla aynı on metrelik sınır içerisinde bulunacağın herhangi bir yere girmeni istemiyorum."

"ne yapabilirim peki?" diye çıkıştığında yüzünde garip bir ifade vardı.

sakince elijah'ın arkasındaki sandalyeye baktı. "oturabilirsin."

"ron, ben dalga geçmiyorum."

"evet."

"ne yapmamı istiyorsun?"

"yarına kadar burada kalmanı."

"yalnızca bir asker olduğumu biliyor musun? herhangi bir asker."

gülerek hafifçe eğildi. "ben değilim." yüzündeki egoist ifadenin ardında belirsiz bir sinir vardı ve bu sinirin elijah'la ilgisi bile olmadığını ikisi de biliyordu.

başını iki yana salladı. "neyi değiştirir bu?"

masanın üstünden üzerinde ne yazdığını bile bilmediği rastgele bir kâğıt aldı ve rahatça elijah'a gösterdi. "sana bugün için izin yazacağım," diyerek yanıtladı onu. "...herhangi birisi sorarsa lodz envanterinde çalışıyordum diyebilirsin."

üstünden atamadığı bir gerginlikle güldü. "bunun neyi çözeceğini düşünüyorsun?" amacı ron'a çıkışmak ya da onun gibi bir şey değildi. yalnızca, bu yolda hiçbir çözüm yolunun olmayışını kendine yaptığı gibi ron'a da inandırmaya çalışıyordu. bu, öğrenilmiş çaresizlik değil, bir kabullenişti. elijah albayın odasına yeniden aynı sıfatla gireceğinden, ömrünün son dakikalarını bir toplama kampının gaz odasında geçireceğini bildiği kadar emindi.

"bilmiyorum." diye itiraf etti ron. "yemin ederim, ben de bilmiyorum ama bir çözümünü bulacağım."

"albay," bu konuda açıklama yapmak istemese de kendisinde bunu söyleme gereği duydu. "...izni senin yazdığını öğrenirse her şey daha kötü olacak."

kangrenWhere stories live. Discover now