dokuz

1.4K 211 776
                                    










üç, on iki ve sekiz: elijah'a ilk öğretilen sayılar. sekiz, elijah'ın yaşı; on iki, yılın ayları; üçüncü ay, hasat vakti. elijah, ron'u tam üç haftadır görmüyordu.

takvim yaprakları birbiri ardına yırtılırken bozuk bir almancayla kenara alınan notlar da artıyordu. karargâhta işgal sonrası durgunluğu her geçen gün can sıkıcı bir hâl alırken elijah, ron'u üç haftadır görmüyordu ve bunun burukluğu göğüs kafesine koca bir boşluk doğurmuştu. artık o boşluğun elleri ve ayakları vardı ve elijah, boğazını sıkan hiçliğin ona ait olduğundan emindi.

"...dokuzuncu bölük yakın bir zamanda güneybatı destek hattına gönderilecekmiş," bu geçen üç hafta içinde karargâhtaki yaklaşık kırk kişilik eksiklik manga ve grupların yeniden düzenlenmesine yol açmıştı. "...fransa'yı görmek için sabırsızlanıyorum."

konuşan kişi, elijah'tan yaklaşık bir yaş kadar büyük olan ve karargâha ondan bir yıl önce ayak basan thorsten'di. savaşları farklı kültürleri öğrenmekte bir araç olarak görüyor ve kendini, bunların bir kültür yıkımı olduğu algısına inandıramıyordu. elijah'a göre karargâhtaki en tuhaf kişiliklerden biri kuşkusuz oydu.

"o kadar heyecanlıysan komutanla konuş ve ön cepheye gir." dedi hannes alayla. "hem fransa'yı herkesten önce görmüş olursun."

"geçen ayki muharebede ön cephedeydim." diye diretti thorsten.

"onun gerçek savaş olduğunu mu düşünüyorsun?" diyerek ortaya atılan kişi yine elijah'ın tanımadığı biriydi. otuzlu yaşlarına yeni girmiş olmalıydı fakat saçları şimdiden beyazlamıştı. "toplamda kırk yedi kayıp verdik."

"kırk sekiz." diye düzeltti thorsten onu.

hannes, araya girdi. "ne fark eder?" elindeki bicycle desteden bir tane daha ortaya atarak oyuna devam etmeye çalıştığında dudaklarının arasında koğuşa gizlice soktuğu tütün vardı.

elijah'ın adını bilmediği adam elindeki desteden ortaya bir yedili attı ve destesini açtı. "sonuçta," dedi masanın üzerindeki kâğıda uzanıp. "...hiçbir savaş skat bilmediğiniz gerçeğini değiştirmiyor."

"ortaya para koysak," dedi hannes tüm desteyi elinde toplayıp karıştırırken. "...kalan tek böbreğini de ortaya koysan borcunu ödeyemezdin."

thorsten, sırtını sandalyeye yaslarken masanın öbür tarafında, yüzünü avuç içine yaslamış dalgın bir suratla masayı izleyen elijah'a döndü. "oynamak ister misin?" elijah, kendine seslenilmesiyle başını kaldırdı ve cümlesini anlamadığı için boş boş thorsten'e baktı.

elindeki desteden bir tane kartı thorsten'in suratına atan hannes, kalan kısmı karıştırmaya devam etti. "başkasını bulaştırma, çocuk zaten kaç gündür ölü gibi."

elijah'ın ismini bilmediği adam onları umursamadan masada eğilerek elijah'a döndü. "doppelkopf biliyor musun?"

elijah, tanımadığı birinden aldığı soruyla beraber gerginlikle kaşlarını kaldırdı. "hayır," derken sesi titremişti. "...sanırım."

hannes "beni dinleyen var mı?" diye sorduğunda, elijah'ın adını bilmediği adam desteye uzanmıştı. "hayır, hayır," dedi hannes desteyi çekip. "...küçük bir çocuğun kumara başlamasına izin vermeyeceğim."

"kaç yaşındasın?" diye sordu elijah'a bakıp. daha sonra thorsten'e dönüp kısık sesle "on altıyı geçse yeter." dediğinde kendi kendini kandırıyor gibiydi.

"on dokuz." dedi kendinden beklemediği bir çekingenlikle.

thorsten gözlerini irice açıp elijah'a döndü. "yaşıtız, yani?"

kangrenWhere stories live. Discover now