Çatık kaşlarla, kimseyle göz teması kurmadan torununa doğru ilerleyen adamı izleyen anneanem yaptığı şeyi görünce şaşkınlıkla dudaklarını araladı. Serdar beni yanağımdan öptükten sonra "Hoş buldum, sevgilim," deyip elimden tutarak ayağa kaldırdı. "Sizinle daha düzgün şekilde tanışmak isterdim. Fotoğraflar için üzgünüm ama tatsız konulardan bahsetmek yerine tanışmayı tercih ederim." Bir eli sıkıca elimi tutarken diğerini anneanneme uzattı. Yüzündeki hafif tebessümle "Serdar Kılıçaslan, torununuzun sevgilisiyim," dediği sırada yaşlarla parlayan gözlerimin ona nasıl baktığını görmüyordu.

Zehra Balaban hep eli bırakılan, terk edilen, yalnızlığa itilen olmuştu. Yine aynısının yaşanmasından korkmuştum. Anneannemin gelişinin Serdarı kızdıracağını, bunun aramızdaki ilişkiyi zedeleyeceğini düşünmüştüm. Oysa asla tahmin etmediğim olmuştu. Serdar elimi tutmuş ve anneanneme kendisini sevgilim olarak tanıtmıştı. Bunun benim için anlamını benim dışımda kimse bilemezdi.

✂️

"İkiniz de şunu yapmayı kesmelisiniz." Serdar yara yaptığım parmaklarıma sırayla küçük öpücükler bıraktı. Başını kaldırıp da mavisini kaybetmiş gözlerini gözlerime çevirdiği anda ensesinden tutarak kendime çekip dudaklarımızı birleştirdim. Serdar şaşkınlıkla başımı omzuna yaslamamı izlerken "Bu ne içindi?" diye sordu.

"Teşekkür ederim."

Utancımdan başımı iyice omzuna gömdüğümde güldüğünü göğsündeki titremeden anladım. "Ne için?" Sanırım gözlerime bakarak konuşmak istiyordu. Bu yüzden kıpırdamamak için inat etmeme rağmen yüzümü ellerinin arasına alıp ona bakmamı sağladı.

"Elimi tuttuğun için."

"Ne yapacağımı düşünüyordun ki, Zehra?"

Omuzlarımı silktim. "Mecbur değildin." Yorgun bedenimi göğsüne çekip dudaklarını saçlarımın arasına bastırdı. Bir eli yanağımı okşarken diğeri de sırtımı kaplayan saçlarımın arasındaydı.

"Zehra, sence öpüşmemiz tam olarak ne anlama geliyor?" Yanaklarım kızardığı için yine yüzümü saklamayı deneyince izin vermeyerek yüzümü daha sıkı tuttu. Burnuyla hafifçe burnumun ucuna dokunup "Kızarma ve soruma cevap ver," dediğinde yanaklarım daha da pembeleşti.

"Üzgünüm. Sadece... Alışık olmadığımı söylemiştim. Benim elimi sadece Emine ablam tutuyordu, Serdar. Diğer herkes elimi uzattığımda bile itti."

Beni yeniden kendine çekip sıkıca sarıldı. Başım omzundayken onun elleri de belimi sarmıştı. Nedense bugün Boncuk da sakindi. Yatağın diğer ucunda uzanmış, öylece bizi izliyordu. Sanki canımın yandığını hissetmişti de, üzülüyordu. Serdar çenesini hafifçe başıma sürterken "Anneannenle ilgili sorunun ne olduğunu anlatmak ister misin?" diye sordu.

Hafifçe geri çekilip bakışlarımızı buluşturduktan sonra alnımın sağ tarafındaki yara izini işaret ettim. "Bu yaranın nasıl oluştuğunu biliyorsun, değil mi?" dediğimde Serdar yutkunmuş, bakışlarını kaçırarak başını eğmişti. Yüzümdeki sevgi dolu gülümsemeyle çenesinden tutarak yeşillerini yüzüme çevirdim. "Eğme başını," derken sesim yumuşacıktı. "Hakkında hiçbir şey bilmediğin birini ailenle bırakmak aptallık olurdu."

"Üzgünüm."

"Olma. Bazı şeyleri anlatmak zorunda olmamak o kadar da kötü değil." Yeniden başımı omzuna yaslayıp belime sarılı ellerinden birini tuttum. Konuşmanın, dertleşe bilmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu Serdarla tanıştıktan sonra anlamıştım. "Hastaneden sonra anneanneme gittik çünkü başımızda büyük olmadığı bilinseydi yetimhaneye götürülecektik. Bu da birbirimizden ayrılmamız demekti. Kimse aynı yerde kalacağımızın ya da evlatlık verilmeyeceğimizin garantisini veremiyordu."

Affet [+18]Where stories live. Discover now