45 - "ACI" 2

187 9 5
                                    

Günler haftaları kovalarken her fırsatta buluşan ikili, babasının kulağına giden bir duyumla zorda olsa bir süreliğine ara vermeye karar vermişlerdi. Azra babasının yüzüne bakamıyor o halde bile en küçük şeyde 'sürtük' kekimesinin ardından gelen tokat ve tekmemelerle kendisini yerde buluyordu. Para babası için vazgeçilmezdi. Para sayesinde içiyor, para ile kumar oynayabiliyordu. Aylar böyle geçerken Azra'nın kalbi sevdiği erkekten uzaklaşmış yabancılaşmıştı. Onu hatırlatan en ufak birşey yoktu ki iş bile değiştirmişti bu süre zarfında.

Sevgi büyük bir emek isterdi. Gideni beklemeyi bilmekti. O sadece bir umut, yaşadığı hayatın küçük bir parçası da olsa eğlence aramıştı. Bedeli ise babasının ayık kafa ile attığı dayak olmuştu.

Her zaman ki gibi işi bitmiş olan Azra, o yol denemeyecek çamur batağında evine ilerliyordu. Karşısında kapısı açık duran arabayı görünce yüzünde bir gülümseme ile başını yere eğip ilerlemeye başladı. Niyeti görmezden gelip arkasından koşacak adamın duygularıydı. Gelmesini istedi. İçinde bir şeyler hiç istemese de aklı bu dürtü ile kavruluyordu. Gözlerini sıkıca kapattı o anı bekledi.

"Özledim!" Dedi geri de bıraktığı adam. Elleri pantolonunun cebinden çıkarmadan arkası dönük hala bekliyordu. Azra durdu. Bedenini bir zamanlar teslim ettiği, güvendiği adama çevirdi. Gözleri ışıl ışıl gülerken dudakları mimik oynamıyordu. Serkan adım seslerinin sessizliğini farkedip arkasını döndü. Beklediği buydu. Hala o Azra'nın kalbinin bir köşesinde yerinin değişmediğini düşünüyordu ama Azra için bu geçerli değildi. Unutmuştu ona göre.  Onu hiç düşünmüyordu. Sadece sabahın Seher vakti ve gecenin en koyu karanlığın da aklı onda takılıp kalıyordu.

Azra kendisine bunu hep sordu. Neden? Cevap çok basitti Serkan Azra'nın kalbini  attıran ilk erkekti. İlk olmak yetmiyordu. Hatta tek sebebi bile değildi. Onun için şu an bile risk alıp sesini duymak yeterliydi.

Serkan bir adım atıp tekrar etti.
"Özledim" bu Azra için öyle güzel bir kelimeydi ki içine sığdıramadığı duygularının tek anlamı olmalıydı. "Sen özlemedin mi?"

Bu soru Azra'nın afallamasana sebeb olmuştu konuşmasına karşılık vermeyişi aptal gibi düşünmesine neden olmuştu. "Özledim ama.." diye başladı. Aklında her ne dönüyorsa Serkan'ı kaybetmek anlamına geliyor içi içini kemiriyordu. Dudaklarını birbirine bastırıp yaklaşan Serkan'a elini kaldırdı. "Dur!" Serkan iyice afallamıştı. Kaşlarını çattı Azra'nın söyleyeceklerini kafasında tartıyordu. "Sen ve ben.." duraksadı. Devam etmek çok zor geliyordu. Göz pınarından bir damla yaş inerken elinin tersi ile silip devam etti. "Olamayız. Ben bunu devam ettiremem."  Azra hızla arkasını dönüp çamurlu yolda koşa koşa uzaklaştı. Serkan'ın yüzü ise kasılmış reddedilmenin öfkesi ile elini yumruk yaptı ve oradan uzaklaştı.

Aradan geçen üç günün ardından Azra takip edildiğinin farkında olmadan öğle yemeğine çıktı. Öyle lüks yemekler varken parasının ve kıyafetinin izin verdiği tek yer Orhan dedenin eskimeye yüz tutmuş boyasının yer yer kalktığı dolmuşuyla yaptığı pilavcıya geldi. Orhan dede biricik kızını görünce nurlu yüzü adeta parladı. "Güzel kızım gelmiş hoş gelmiş!" Dedi ince naif sesiyle ve kırışmış ellerinde biricik kızına hazırladığı özel etli pilavı biricik kızına uzattı. "Sağol dedem, İyi ki varsın!" Diye pilavını alıp küçük kırılmak için can atan ahşap masaya bırakıp yerine oturdu. "Afiyet olsun güzel kızım!"

Orhan dede yılllardır bu semtte dolmuşunu işletir gelen müşterileri ise hatrı sayılacak kadar fazladır. Azra'nın babasını da tanır ama güzel kızı üzülecek diye ne ismini anar, ne kötü bir laf ederdi. Bilirdi ne kadar zalim olduğunu. Şiddetin tek çıkar yol olduğunu savunan bir adamdı. Azra'nın babasını tanımayan yoktu. Orhan dedenin ekmek teknesini birkaç kez gözünü kırpmadan cam çerçeve indirmeye çalışmıştı. Nedeni ise Orhan dedenin insan sıfatına koyduğu bu adama nasihat vermesi olmuştu. Cehalet kara bir delikten ibaretti. Geçmiş ve gelecekte her toplumda erkeğin ve kadının değişmeyen tek çatlağı..

Azra, tabağındaki son kırıntıları alıp kalktı. Her gün olduğu gibi Orhan dede, Azra'nın uzattığı paranın çeğreğini alıp gerisini güzel kızına uzattı. "Dedem yine mi?" Dedi başını eğip gülümserken. "Hadi kızım hadi." Dedi elini havada savunurken "işine geç kalma." Azra Orhan dedeye minnetle gülümseyip yola çıktı.
Dükkana ayağını atacakken Serkan'ın sesini işitip ayağını geri çekti. Serkan adım adım Azra'ya yaklaşıp "Böyle mi karar verdik? Böyle mi bitecekti?" Azra sadece sustu. Serkan'ın duyguları onun için önemliydi evet ama bu ısrarlar sadece onun daha çok geri çekilmesine sebep oluyordu. "Seni sevdim Azra!" Dedi sesi kısılarak. "Serkan, daha ne kadar, nereye kadar devam ettirebiliriz? Sana istemediğimi söyledim. Neden hala peşimdesin?" Diye çıkıştı Azra. Gözleri etrafı tarıyordu bir gören olur babasının kulağına gider diye. Serkan hiç birşey söylemeden Azra'ya son bir bakış atıp hızla arabasına binip uzaklaştı.

Saatlerin hızla aktığı bir gün daha bitmiş dükkanın kapanma saati gelmişti. Azra kapıyı kilitleyip kepenkleri indirdi anahtarı patronuna verip iyi akşamlar dileyerek yolun karşı tarafına geçti. Gözlerden uzak o çamur yola yaklaşmışken korna sesi ile arkasına baktı. İçinden Serkan ve tanımadığı iki adam daha çıktı. Azra kaşlarını çatıp aynı konuşma yaşanacağını düşünerek önüne geri dönüp ilerlemeye başladı. Kollarından sıkıca yakalanan Azra korkuyla bağırdığında karşısında Serkan belirdi. "Sana seçim sunmadım güzelim. Beni reddetmeyeceğini bilmen gerekirdi." Apar topar arabaya bindirilen Azra, korkunun en ağırını yaşıyordu. Azra'nın evinin hemen bitişiğinde bir eve getirildi. Korku yada ona benzer hiç bir şey yoktu bu acımasız insanlarda. Adamlardan biri inip kullanılmayan eski toprak evin kapısını açıp geriye döndü. Etrafı kolaçan edip Serkan'ın direktifleriyle Azra'yı arabadan çuval gibi indirip eve zorla kattılar. Ardından Serkan üç siyah poşetle arkalarından eve girdi. Sabahın ilk saatlerine kadar çığlıklar yükseldi dört yanı kapalı küflü odada. Sabaha kadar Azra'yı dövdüler, cinsel tacizde bulunup ağzından burnundan kan gelirken zorla içirdiler. Azra paramparça kıyafetleriyle bir köşeye sinmiş gözyaşlarıyla hareketiz dururken Serkan gelen telefon sesiyle gözlerini araladı. Gelen aramayı reddedip yanında, kanepeye yayılıp sızan adamlara seslenip ayaklandı. Siyah gömleğinin düğmelerini kapatırken korku içinde ona bakan Azra'ya göz kırptı. Yanına yaklaşıp saçından asıldı ve "Benden polise bahsetmek gibi bir yanılgıya düşecek olursan aklına ilk ailen gelsin." Dedi ve çıktı.

Azra artık eve gidemezdi. Zaten bir yere gitme düşüncesi de yoktu. O sadece ölümün soğuk kollarına atılmak için birşeyler arıyordu. Etrafına baktı işe yarar birşeyler gerekliydi. Kendini asmak için bir halat yada bileğini kesmek için bir bıçak! Ama işe yarayacak birşey yoktu. Odanın ortasında etrafa bakarken yan tarafında gömme dolabın aynası gözüne çarptı. Hızla aynaya ilerleyip bir dirsek hamlesi ile ayna yere indi. Bir parçasını alıp köşeye ilerledi. Cam parçasını bileğine uzatıp gece yaşamak zorunda kaldığı şeyleri hatırladı. Kadın olmanın zorluğu geldi ilk aklına. Kendisinden tiksindi. Babasının işkenceleri geldi sonra aklına ve bastırdığı yerden sıcak kan damla damla inmeye başladı. Biraz daha bastırıp ince bir şekil aldı kan. Vücudu halsiz kalırken gözleri kapanmak için çırpınıyordu.

Bir kapı sesi ölüm sessizliğini yararken içeri giren polisler yerde hareketsiz yatan Azra'yı fark etti. Onlarla gelen sağlık ekiplerinin ilk yardımı ile hastaneye kaldırıldı. Bir kaç saat sonra açtı gözlerini hastane odasında. Polislerin ifade almaya geldiğini anlar anlamaz korkuyla yutkundu. İlk soruya 'hatırlamıyorum.' cevabı ile polisler daha fazla zorlamadı. Kapıda bekleyen babası şapkasını elini alıp güler yüzüyle polislerin çıkmasını bekledi. Kapı kapanması ile şapkasını sıkarak Azra'ya ilerledi. Üzgün maskesini suratına takan Rüstem kızının duygularının karışmasını sebep olurken elini kaldırdı ve kızının yüzünü okşadı.
Gülümserken kaşını çattı. Gözlerini mutluluk, hüzün ve utanç ile kapatan kızının yüzüne indirdiği tokat ile ardını bırakmaksızın yumuruğa dönüştü o tokatlar. Yüzü kanla kaplanan Azra, ağlamak ve kendini korumaktan başka birşey yapmadı. Bağırmıyordu. 'Dur baba' bile demedi. Haketmediğinin de farkındaydı. O en büyük acıyı yaşamıştı zaten. Bunlar herzaman olan şeylerden birisiydi sadece. Öfkesini gerek küfrederek gerek şiddet uygulayarak atmıştı babası. Son sözünü kapının kulpunu indirmeden hemen önce söylemişti. "Kirli bedenini evime sürüme!" Dedi şapkası kafasında yer alırken hızla kapıyı açıp uzaklaştı.

Ertesi gün tedavisinin ardından çıkış vakti geldi. Kapıyı aralarken günlerdir onu izleyen yabancı biri karşısına dikildi. "Masraflar ödendi."

BABAMIN GÜNAHIWhere stories live. Discover now