19' geçmişten gelen anı

552 68 88
                                    

'Beni bugün ayılt,
Bana biraz sarıl.'

Bazen, ya da doğru bir tabirle yeri geldiği zaman insanlar susmayı öğrenmeliydi. Olur olmadık yerde ağzımızdan çıkan tek kelime bile işleri değiştirme eylemine girerken, bu çok fazla kayıp vermenin aslında alışılmamış bir diğer yoluydu. Dudaklarınızın arasından çıkan tek kelime bile sizin sonunuz olabilirdi aslında ve siz bunu farkında olmadan bile yapabilirdiniz.

Onun dudakları arasından çıkan tek kelimede benim ölümüm olmuştu. Öyle bir his vardı ki içimde kendimi dizginleyemiyordum bile. Ona karşı çoktan kaybettiğimi biliyordum, biliyordum bilmesine ama beni bu kadar kolay alt etmesinide pek istiyor değildim. Ona yenilmek, bir savaşı kaybetmek gibiydi. Topraklarınız ele geçiriliyordu ve siz sadece oturup izleyebiliyordunuz.

Bense sadece oturup izlemekten çok bunu yapmasını bekliyor gibiydim, hatta öyle ki bunu yapmasını zevkle izliyordum. Beni baştan çıkarması hoşuma gidiyordu ve o da bunun farkındalığıyla tüm kozlarını üzerime oynuyordu. Bana ise sadece oturup bunu zevkle izlemek kalıyordu.

Ona kanıyordum. Tanrı'm, ben ona kanmaktan çok kapılıyordum ve bu gün geçtikçe daha da şehvetli bir hâl alıyordu. Göğsümün üzerindeki yük ise bunun meçhul bir varlığı olarak beni boğuyordu. Nefeslerim onu hatırladıkça hızlanıyor ve birbirine karışarak ölümüm oluyordu. Bu adam benim kesinlikle ölümüm olacaktı.

Ondan kurtuluşum yoktu ki açıkçası ondan kurtulmak isteyen de yoktu fakat bana verdiği bu üzerinde tonlarca ağır yükü de sırtlanmak ağır geliyordu. Ya tökezlersem? Ya düşersem? Ya bu yükü koruyamazsam? Aklımda tonlarca soru işgal gibi sıraya dizilmiş ve bana kılıçlarını doğrultmuşlardı.

Şimdi ise aynadaki son halime bakıyordum. Boynumda kocaman bir morluk baş gösterirken tenimin bazı yerleri kızarıktı. Bunların bazıları aslında seviştiğimiz geceden kalmaydı. Boynumda oluşmaya başlayan morluk ise sabahın ilk ışıklarında ondan aldığım en güzel hediyeden biriydi.

Parmaklarım mora dönmüş hickey'in üzerinde hafifçe dolaştı. Acıtmıyordu ve görüntüsü ise bazı insanların hoşuna gitmeyecek türdendi fakat bu benim umrumda olmadı çünkü benim gözümde muhteşem bir görüntüye ev sahipliği yapiyordu.

Derin bir nefes aldım ve benim bunu yapmamla arkamda bir hareketlilik hissetmem bir oldu. Oraya doğru dönmek istesemde aynadan gördüğüm beden buna izin vermedi ve iki kolunuda açıkta olan karnımın üzerine doladı. Dudakları hemen ense kökümdeki saçları turlarken gözlerimi kapadım ve kafamı ona yaslayarak dudaklarımı yaladım.

Şu üç günde Yoongi'ye olmadığım kadar aç olmuştum ve sevişmemizden hemen sonra bir kaç kere daha bunu tekrarlamak istemiştim. Fakat Yoongi buna izin vermemişti çünkü bu ilk sevişmem olduğu için beni daha fazla zorlamak istememişti. Bense haklı olduğunu bildiğim için pek bir şey deme gereksinimi de duymamıştım.

"Çok güzel kokuyorsun." Konuşmasıyla kapalı olan gözlerimi araladım ve aynadan ona baktım. O gözlerini kapamış ve burnunu saçlarımda gezdirirken derin nefeslerle kokumu soluyordu. "Jimin, ciddiyim çok güzel kokuyorsun." Biraz daha saçımı koklayabilsin diye kafamı yana doğru eğdim ve ona izin verdim. "Tıpkı annem gibi." Diye mırıldandığında ise duymadığımı sanıyordu fakat ben bunu duymuştum. Ama yinede bir şey demedim, ya da bunu duyduğumu ona belli etmedim.

Saçlarımda oyalanmayı bıraktı ve aşağıya doğru yavaşça inerek daha az önce açtığım boynuma öpücükler kondurdu. Oradan omzuma indi ve kolum boyunca öpücüklerini sıraladı. Bu sırada ise benim boynumda olan hickey'in aynısının onda olduğunu da gördüm. Daha yeni yeni oluşmuş olmalıydı çünkü daha bir saat önce o hickey orada değildi.

lavinia : yoonmin ✓Where stories live. Discover now