07' ilk ve son olmayanlar

777 94 42
                                    

Bomboştum. Tam bir hafta üç gündür bomboş bir şekilde takılıyordum. Sanki kendimden geçmiş gibiydim ki bundan bir kaç hafta öncesinde kadar gayet de kendimde biriydim. Ta ki hayatıma o girene kadar.

Hayatım sanırım ondan öncesi ve ondan sonrası olarak ikiye ayrılıyordu çünkü onunla geçirdiğim bir kaç günde beni kendine bağlamıştı ve ben düşününce hayatımın ondan önceki kısmını pekte hatırlayamıyordum . Ben bu yaşıma kadar nasıl olur da onsuz yaşamıştım? Komik geliyordu. Nasıl olur da ona bu kadar kısa bir süre de bağlandım da şimdi içimdeki bomboş olan alan onu delicesine istiyordu?

Kendime deliler gibi gülmek ve aptal olduğumu hatırlatmak istiyordum. Bir hafta üç gündür ne o beni aramıştı ne de ben onu, gerçi benim onu aramama nedenim belliydi fakat o beni neden aramamıştı? Mesaj bile atmamıştı ve bu saçma geliyordu, zaten son sınırıma ulaştığımı hissettiğim için elimdeki telefonla bakışıyordum.

Ekranda onun adı yazıyordu, altta duran yeşil tuş ise basmam için bana göz kırpıyordu. Elim sürekli yeşil tuşa gitse de basmaya cesaretim olmadığı için öylece havada kalıyor ve bir süre sonra geri eski yerine koyuyordum. Arayıpta ne diyecektim. 'Ah, Yoongi ne zamandır konuşmuyoruz, nasılsın iyi misin?' Mi diyecektim? Yoongi ve ben hiçbir şey bile değildik ki birbirleri ile görüşen iki insandan fazlası değildik birbirimiz için. Belki, biraz birbirimizden etkileniyor olabilirdik. Aramızda küçük bir elektrikte olabilirdi. Fakat bu hiçbir şey olduğumuz gerçeğini değiştirmiyordu.

Kendimi toparladım ve cesaretim tekrar gün yüzüne çıkardım. Az önce söylediklerim bana bir ders vermemişçesine elimi yeşil tuşa götürdüm ve basmak için bir hamle yaptım fakat o anda evin içinde yayılan zil sesiyle elim tekrardan havada asılı kalmıştı. Derin bir nefes aldım ve oturduğum sandalyeden kalkarak dış kapıya doğru ilerledim.

Saat öğlen ikiyi gösteriyordu ki Jungkook bu saatte asla gelmezdi. Dersi saat dörtte bittiği için kimin geldiğini merak ederken dan diye kapıyı açtım. Önümde duran kurye ile bir süre bakıştık çünkü kapıyı açma şeklim ikimizide şaşırtırken boğazımı temizledim ve hem kendimi hem de kuryeyi kendine getirdim.

Kendine gelen kurye hızla toparlandı ve, "Park Jimin?" Diye sordu. Başımı sallarken hızla cevap verdim. "Evet, benim." Elindeki büyük kutuyu bana doğru uzattı ve gülümseyerek elindeki telefonla bir şey yaptı. "İyi günler efendim." Diyerek arkasını döndüğünde ise şaşkın bir şekilde hem elimdeki kutuya hem de bana arkasını dönüp ilerlemeye başlayan kuryeye bakakalmıştım.

"Afedersin?" Dedim kuryenin arkasından ve merdivenlerden inecek olan kuryeyi durdurdum. "Bunu kim gönderdi acaba?"kimin gönderdiğini tahmin etmek pekte zor bir şey olmasa gerekti, değil mi Jimin?

"Bilmiyorum efendim, ben sadece bana denileni yaptım." Dedi ve ekledi. "İyi günler." Şaşkın bakışlarım kuryenin gitmesiyle boş merdivende dolaşırken derin bir nefes aldım ve içeriye girerek kapıyı ayağım yardımı ile kapattım.

Kimin gönderdiğini tahmin ettiğim için hızla mutfağa yöneldim ve kutuyu masanın üzerine koyarak az önce kalktığım yere geri oturdum. Bu sırada kapanan telefonumu tekrar açtım ve halen daha ekranda duran numaranın üzerine tereddüt dahi etmeden tuşlayıp kulağıma götürdüm. Çaldı... Çaldı... Çaldı...

Dördüncü seferde açılan telefonla kaybolan umutlarım tekrar yerine gelirken karşıdan, "Alo."diyen sesini işitmiştim. Sesi bende bir anlık bir duraksama yaşatırken dudaklarım aralık kalmış ve ne diyeceğimi bilemez bir şekilde öylecene durmuştum. Bu, onunla telefonda ilk konuşmamız olacaktı ve sebepsiz yere kalbimde küçük bir kıpırtı hissettim.

lavinia : yoonmin ✓Where stories live. Discover now