03' buz kabı

965 127 77
                                    

Bazı hediyeler vardır, insanın aklını hayalini şaşırtır ki bazı hediyeler vardır insanı bozguna uğratır ve kendini kötü hissetmesine sebep olur.

Belki de böyle bir şeyin içindeydim. Bozguna uğramıştım ve kabul edemeyeceğim bir şekilde kendimi kötü hissediyordum. Bana bu hediyeyi aldığı için Min Yoongi'ye karşı kendimi küçük düşürülmüş gibi hissediyordum.

Evet, güzeldi. İyi hissettiriyordu fakat bir yandan da kendimi kötü hissetmeme sebep oluyordu. Ondan bana telefon almasını istememiştim.

Bunu yapmak zorunda değildi. Telefonum halen daha çalışıyordu ve sadece ön camı kırılmıştı. Bunu yaptırmakta o kadar zahmetli bir şey de değildi. Ciddiyim hatırladıkça elim ayağım titriyor ve bana aldığı telefonu duvara fırlatasım, gözlerimin önünde paramparça oluşunu izleyesin geliyordu.

"Jimin, hadi ama o telefonu geri vermeyeceksin değil mi?" Yine ve yine Jeon Jungkook peşime takılmış ve telefonu Yoongi'ye geri vermemem için bana resmen yalvarıyordu.

Sorunu neydi bu çocuğun? Tabiki de telefonu geri verecektim, Yoongi'den böyle bir şey istememiştim.

"Jungkook bir telefonum var zaten, telefona falan da ihtiyacım yok ki telefonum kötü bir durumda olsaydı gidip kendime yeni telefon alacak güce de sahibim." Sinirle elimdeki kitabı rafa koydum ve bir başka kitap aldım elime.

"Jimin, Yoongi sadece sana hediye almak istemiş bunun neresini anlamayacak kadar kıt beyinli oldun." Jungkook kütüphanede bağırmamak için kendini zor tutarken ona göz devirdim ve tek omzumu raflardan birine yaslayarak ona döndüm. Ani dönüşüm onu şaşırtmış olmalı ki bir kaç adım gerileyerek gözlerime baktı. Korkmuş muydu? Bence de korkmalıydı.

"Sabahtan beri beynimin etini yiyorsun ve bu gerçekten beni deli ediyor, eğer bir kelime dahi edersen bu konu hakkında seni doğduğuna pişman ederim. Bunda cok ciddiyim."

Ve sonra günümün geri kalanını sessiz bir ortamda geçirdim. Jungkook'u söylediklerini düşündüm ve bu beni daha da rahatsız etti. Kütüphanede işim biter bitmezse bir taksiye atladım ve rezidansın adını vererek arkama yaslandım.

Taksi durduğunda ve biz rezidansın önünde olduğumuzu anladığımda taksi şoförüne parayı ödeyip arabadan indim. Rezidansın ismi tekrar dikkatimi çekerken derin bir nefes aldım ve koluma asılı olan çantama daha sıkı sarılarak girdim içeriye.

Girişte, güvenlik için daima orada bulunan çalışanın yanına gidip ona Yoongi için geldiğimi söylememe kalmadan önümde küçük bir rezidans yapmış ve benim için turnikelerden bir tanesini açmıştı.

Bu kendimi tuhaf hissetmeme sebep olurken yutkundum ve çalışana küçük bir baş selamı ile teşekkür ettikten sonra asansörlerin olduğu tarafa doğru ilerledim.

Kısa bir süre orada asansörün gelmesini bekledim bu sırada da elim çantada geziniyordu ve halen daha bu telefonu verip vermeme konusunda kendim ile tartışıyordum. Fakat buraya kadar gelmiştim. Şimdi geri dönersem belki de döndüğüm için pişman olurdum ve bunu yaşamak istemediğimden gelen asansöre bindim.

Yoongi'nin dairesinin katına bastım ve gözlerimi kapatarak kafamı asansörün soğuk camına yasladım. Asansörden gelen bip sesini duyana kadar da açmadım gözlerimi.

Sonunda ise kapılar açıldığında bu son şansımmış gibi hırslı bir şekilde indim asansörden.

Camdan olan kapı açıktı. Bu şaşırmama sebep olduğunda hızla içeriye girdim ve gözlerim Yoongi'yi aradı fakat onu buralarda göremeyince kapısı açık olan odasına kaydı gözüm.

lavinia : yoonmin ✓Where stories live. Discover now