Bölüm 47 - Elli Kez Falan Vurdular Seni

357 36 61
                                    

Holaaaa... Ben geldim ey canlar... Kalp krizi eşiği bir yerde bitirdiğim bölümün devamıyla koştum sizlere. Fazlaca da özledim... Koca koca koşturmalar arasında kaybolurken nasıl oluyorsa bir anda Tezer Özlü'nün dediği geliyor aklıma; Tenhalığı seviyorum, sık görüşülmeyen ama bağı da koparılmayan dostlukları, sakin mekanları, kendimle kalmayı, kendimi saklamayı ve de sınırlarımı... İşte tıpkı sizleri de böyle güzellikler ve benlikler içerisinde özlüyorum. Şu satır aralarına kendimi atmak, defalarca sizler için okuyup okyup düzeltmeler yapmak beni nasıl mutlu ediyor kırk gün anlatsam bitmez... O yüzden diyorum ki... Umarım dilediğiniz gibi bir bölüm olmuştur...

Söylemediğim zaman tamamen unutulduğunu görerek, ki etkileşimi de hesaba katarsak zaman harcıyorum, bir beğeni, iyi veya kötü(yapıcı eleştirisel) şekilde yorumunuzu eksik bırakmayın...
Unutmadan daha hızlı haberdar olabilmek, hikayeler hakkında story, reels ve iletişime geçebilmek adına,

Instagram: BiCeruVar

------------------------------------------------

'Birkaç kez daha sınırlarımızı zorlarız bence. Hem ne bu asabiyet canım, bir kahve ikram edelim. Böyle sinirle, stresle çok uzun yaşamazsınız siz.' Adımlarını sakince masanın arkasına yönlendirmeye başladığında bir eli telefona uzanırken diğer elinin parmakları çoktan masanın altındaki tuşu bulmuştu. Eğer ki Ceyhun şimdiye kadar fark etmediyse bir şekilde gözünü açmalıydı yoksa herifi biraz daha gıcık ettikten sonra kafasına sıkılması çok zaman almazdı.

'Çay, kahve?' karşısındaki bedenin dumur olduğu yüzünden anlaşılmasa kendisi de bu kadar sakin olamazdı muhtemelen ancak bunca zaman bela paratoneri olduysa bu tiplere de bünyesi alışmıştı. Muhtemelen karşısındaki herif kendini küçük, cılız, korkak, karşısında tir tir titreyecek bir kadın olarak görüyordu. Ancak tepkisinden de anladığı kadarıyla umduğunu bulamayan hali bir miktar şoka girmesine neden olmuştu. En azından afallayan suratı bunu söylüyordu.

'Lan!' içeri hücum edercesine dalan Dağhan'la içi rahatlasa da kendini bırakmadan gülümseye devam etti Pera. Zayıf halka olmak en açık hedef olmaktı. Bu sadece iş yaşantısında geçerli değildi belli ki. En azından hala ölmemiş olması bunu destekliyordu.

'Çıkın dışarı.' Dağhan parmakları arasına sıkıştırdığı soğuk metali adama doğrulturken Ezgi ve Pera'da gözlerini gezdirip çenesiyle kapıyı işaret ettiğinde Ezgi anında Pera'ya döndü.

'Sen çık Ezgi'cim.' Elbette kendisi terk etmeyecekti ortamı. Çok değil birkaç hafta sonra şirket basan herifin karşısındaki adam eşi olacaktı, sadece basın değil bu tipler de durumdan haberdar olacaktı. Şimdi giderse, kaçarsa kendi de çocukları da açık hedef haline gelirdi. Ki bunu asla ama asla yapıp da evlatlarının bir koz olmasına göz yumamazdı.

'Pera. Sende.' Dağhan'ın bariton tınısıyla ilk kez karşılaşıyor olsa da yandan bir gülüş atarak süzdü adamı. Dalga mı geçiyordu kendisiyle. Bu odadan bu ses tonu ve soğuklukta konuştuğunda çıkacağını mı düşünüyordu sahi? Evet Dağhan şu an kendisini, sağlığını düşünüyor olabilirdi ama kadın olaylara çok daha geniş açıdan bakıyordu.

'Neden?' Dağhan ne kadar şaşırmasını gizlemeye çabalasa da göz ucuyla kendine baktığında Pera omuz silkerek tebessüm etmekten kaçınmadı. Tabi bu rahatlık biraz da namlunun ucu kendinden çevrildiği için olabilirdi.

'Sana çık dedim!'

'Emir kipinden ve yüksek sesten nefret ederim. Geldiğinden beri bu herifte öyle bağırıyor. Ne yaptığınızı zannediyorsunuz hiç anlam veremiyorum. Sesiniz yükselince korkutacağınızı mı zannediyorsunuz?' Pera bakışlarını az önce kendine silah doğrultan adama iğne gibi batırırcasına diktiğinde Dağhan'ın kükrememek için kendini zor tutan tavrının da, Ezgi'nin şok halinde kapının ağzında bekleyen halinin de farkındaydı.

BUTİMARWhere stories live. Discover now