Bölüm 22 - Sen Benim Sarhoşluğumsun

501 48 62
                                    

Merhaba pandispanyalarım... Nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsanız benim yazdan bir gün gibi yaşadığım gerçeğiyle sizlere erkenden gönderiveriyorum bölümü... Umarım çok beğenirsiniz, yorumlarınızı da eksik etmezsiniz. Yukarıdaki Yaşar parçasını da blmeyen var ise mutlaka dinlemenizi öneririm, hayatımda zevk aldığım en nadide şeylerdir eskiden beri bugünü takip eden şarkılar ve bence Yaşar muhakkak bu parçaları söyleyenlerden birileri... 

Daha hızlı haberdar olup, iletişime geçebilmek adına,

instagram: BiCeruVar

'Sana acımak mı?' Dağhan usulca başını sallarken Pera oturduğu yerden hışımla ayaklandı

Ups! Tento obrázek porušuje naše pokyny k obsahu. Před publikováním ho, prosím, buď odstraň, nebo nahraď jiným.

'Sana acımak mı?' Dağhan usulca başını sallarken Pera oturduğu yerden hışımla ayaklandı. Kendi kafasında neler dönerken, adamı zerre kırmak istemezken gerçekten de zeki halinden bir aptala doğru yol çizdiğini düşünmeye başlamıştı artık.

'Sana acıdığım falan yok. İyice kendini kaybediyorsun. İnsan birisine acıdığı için kaybettiği çocuğunu anlatmaz! İnsan birine acıdığı için öpüşmez! İnsan birine acıdığında yanacağını bilerek yanında durmaz!'

'O zaman niye kaçıyorsun benden! Neden gizliyorsun aramızdaki bu şeyi!' Dağhan'da ayaklandığında Pera parmakları arasında hala tuttuğu deminden beri kapağıyla oynadığı karton bardağı sehpaya sertçe bıraktı.

'Korkuyorum! Karşıma geçmiş sana acıdığımı düşünüyorsun! Göreceğim tepkiden korkuyorum! Ben hala iyi değilim! Aynı şeyleri yaşamaktan korkuyorum! İyi gibi görünüyorum! Neden anlamak istemiyorsun! Düzelmiş gibi! Her şeyi arkada bırakmış gibi görünüyorum!' baştan beri içine akan gözyaşları çoktan Pera'nın yüzünü gölgelemeye başlamıştı bile. Kolunu yakalayan uzun parmaklarla kendini Dağhan'ın göğsüne yaslanırken bulduğunda ise yumruğu sertçe indi adamın bedenine.

'Gücüm yok! Varmış gibi davranmakta bıktım! Seni tamamen bulduktan sonra gitmenden korkuyorum!'

'Senden değil! Kendimden kaçıyorum...' yumruklayan parmakları açıldığında adamın göğsüne tutunmuştu ki sesi artık bağırmaktan çok fısıltıya, tuttuğu gözyaşları da adamın tişörtünde gölet olmaya başladı. İtiraf edemiyordu Pera. Bunca zaman hiç de edememişti. Güçlü görüntüsünün arkasında olabildiğince zayıf bir kadın vardı aslında. Yıllardır saklamış, gizlemişti. Şimdi bu kadar açılmışken yaraları, bu kadar kanıyorken o çelik bir zırhla gizlediği zayıf bünyesinin titreyen dizleriyle tekrar yere kapaklanmasını izlemek ve hissetmek korkutuyordu. Kendinden dahi bütün zayıflıklarını saklayacak kadar güçlü bir kadındı halbuki. Zaten kadın başlı başına tüm yıkıntılarıyla, zayıf anlarıyla, gerçekliğiyle yüz yüze kalacak kadar güçlü bir varlık değil miydi? Bütün hatalarını kendine karşı söylemek, itiraf etmek kadınlar için basit olduğu için güçleniyorlardı onlar ve Pera'da o kadınlardan biriydi.

'Seni sevmek, sanki bırakılıp gidilmek gibi...'

'Seni sevmek... Yeniden konuşacak takati bulamamak gibi...' hayal kırıkları... İnsanı, insandan alan yegâne şeydi. Yeniden bir şeylere başlayabilmekten dahi alıkoyar, hayatı yaşanmaz yapabilirdi. Pera, bütün hayal kırıklıklarının üzerinde yürüyerek kesmişti ayak tabanlarını. Dayanamamış, dizlerinin üzerine düşmüştü ve kalkmak için çaba dahi harcamamıştı. Kendi dünyasında kan kusmuştu Pera. Kustuğu kanı tekrar yutmak zorunda hissetmişti. İğrenç günlerdi. İnsanın midesinin yeniden bulanmasını sağlayacak, aklının puslu bir kış gününe dönüşmesine neden olacak, bir çöp dökme alanının ortasında yürüyor gibi hissedecek kadar iğrenç günlerdi.

BUTİMARKde žijí příběhy. Začni objevovat